İstilacı imparatorluklar arasında Moğolların ayrı bir yeri vardır. Tarihi belgeler, yazılı kaynaklar Asya ve Ön Asya’da, dünyanın başka bölgelerinde bugün ayakta olan, olmayan birçok kentin bazı istilacılar tarafından yok edildiği yazar. Yine Moğol istilaları sonucu bir çok yerleşim yerinin yerle bir edildiği, bir çok yazılı kaynak ve eserin yok edildiğini,ateşe verildiği belirtilir.
Bir dönem dünyanın en büyük yerleşim yeri, kültür ve ticaret merkezi eski çağ kentlerinden Ninova, Babil tarafından istila edilmiş, yakılmış,yıkılmış, görkemini kaybetmiştir.
Yine Moğollar Bağdat,Hasankeyf, Harran ve daha bir çok yeri akınlarına uğramış, görkemli yapılarını istila sonucu kaybetmiştir.
Moğolların yazılı kaynaklara karşı özel bir düşmanlık besledikleri de bilinen gerçekler arasındadır. Moğolların inançlarına göre yazılı kaynaklar kötülükleri geleceğe taşıyan araçlar olarak görülür.
Yazılı kaynakların, insanların ortak bilinci eserlerin yakılıp- yıkılması sadece Moğollara has bir durum olmadığı gibi, onlarla da sınırlı kalmamıştır. Tarihin en eski çağlarından bu yana,bir çok topluluk, imparatorluk, bir çok devlet düşman gördükleri toplulukların topraklarını ele geçirmiş, ele geçirdikleri bölgeleri önce talan etmiş, zenginliklerine el koymuş, bir daha var olmamaları için yakmış, yıkmıştır. İnsanları ganimet olarak görmüş, köle yapmış, yer altı ve yer üstü kaynaklarını sınırsız bir iştahla tüketmiştir.
İnsan toplulukları yok edilmiş, tarihi ve kültürel varlıklar, ibadet yerleri, insani değerler, bir bütün olarak doğa ve insan ateşe verilmiştir.
Yani insanlığın geçmişi savaşın, yıkımın ve insafsızca tüketimin tarihidir.
Tarihçiler egemen yaklaşımların sonuçlarını yazmaktan yorulmuş, ama egemenler hükmetme, hükmedemiyorsa yok etme, yok edemiyorlarsa çürütme alışkanlığından vazgeçmemiştir.
Bu insanlığın en kanlı mirası, öğrenilen en ayıp, en günah ve en ahlaksız öğretisidir. İnsanın insana verdiği en akıl almaz zararlardan biridir. Tarih boyunca insan, insanın celladı olmuştur.
Sahip olma, bölgesini genişletme,zenginliklere el koyma, toprak ele geçirme, ganimet elde etme,ticaret yollarını denetim altına alma, köleleştirme ve su için yapılan savaşlar, mantalitesini tarih öncesi çağlardan miras alarak,günümüze kadar getirmiştir. Kaide, kural ve vicdan savaşın çok uzağındadır. Kağıt üzerinde yazılanlar, atılan imzalar koca bir yalandır.
Günümüzde, yani bilgi ve teknoloji çağı 21 yyda, insanlık bir arpa boyu yol almamıştır. Bütün topluluklar insanlık suçuna ortak olmuştur, savaşlarda binlerce çocuk ölmüş, kadınlar tecavüze uğramış, doğa katledilmiştir.
Buna rağmen devletler savaş dışında, anlaşmazlıkları çözmek için bir yöntem bulmak için kafa yormamış, bunun için zerre kadar adım atmamıştır. İlk çağ insanın zihin dünyası savaşı nasıl algılamışsa, bu günkü insan da aynı algıyı zihninde büyütmüştür. Büyüttüğü için kitle imha silahlarını keşfetmiş, milyonların ölümünü kolaylaştırmıştır.
Bu yönüyle tarih yerinde saymış, insanlık ilk çağ ergenliğini yaşamaya devam etmektedir.
Mesele bunu anlayacak insanların,yöneticilerin, hümanistlerin
ortaya çıkmasıdır. Birileri günümüz dünyasına, savaşların çözüm olmadığını, yeni problemler yarattığını yüksek sesle anlatabilmelidir…Anlatabilmeli ki tarih tıkandığı yerden,geleceğe akmalıdır.