Ayakkabı Tamircisi

Bizim buralarda ayakkabı, deri tamir edenlere goskâr derler. İsmin kökeni gosttan gelir. Goskârların dükkanları, elleri, yüzleri çok fotojeniktir. Hele bazı dükkanlar ışık açısından da zenginse ortaya harika fotoğraflar çıkar. Oldum olası bu dükkanlar, burada ki ışık ve goskârlar dikkatimi çeker. Nerede böylesi bir dükkan bulsam oturur, en azından ayakkabımı boyar, tamir edilecek bir yeri olup olmadığını sorar ve sohbet ederim. Sonra ise elbette fotoğraflarını çeker, insan yüzlerinden yaşanmışlıkları belgelemeye çalışırım. Her ışık huzmesi, yüzde belirginleşen çizgisi bir yaşanmışlığının ifadesidir. Ben bir şey anladım yaşadıklarımdan. Ayakkabı tamircilerinin çoğu yoksul, bêçaredir, müşterileri de öyle.

Zamansız bir atmosfer.

Fotoğrafın ışık-gölge dengesi (chiaroscuro tekniği), dramatik bir atmosfer yaratmış.Yüzün belirli bölgeleri ışık altında parlıyor, bu da duygusal derinliği artırmış. Arka planın karanlık olması, izleyiciyi tamamen öznenin yüz ifadesine odaklanmaya yönlendirmiş.

Yaşlı adamın bakışları uzaktaki bir noktaya yönelmiş.Yüzündeki kırışıklıklar ve sert hatlar, hayatın derin izlerini taşıyor.

Bakışlarındaki hüzün, geçmişe bir özlem veya derin bir düşünce ve acı duyma halini çağrıştırıyor.Boşluğa bakıyor ve hayatının dili olan boşluğa, çok derin ve ıssız. Dudakları hafif aralanmış, sanki bir şey söylemek ya da hatırlamak üzere ve söylese bir türlü, söylemese bir türlü;anlaşılır mı?

Fotoğraf yakın plan bir portre olduğu için doğrudan duygulara odaklanmış.

Adamın yüzü çerçevenin sol tarafına yakın, bu da izleyicinin gözünü sağ tarafa, yani bilinmeyen bir boşluğa yönlendiriyor.

Bu tür bir kompozisyon, gizem ve belirsizlik hissini artırıyor.

Fotoğraf, yaşlılık, zamanın geçişi ve hatıralar gibi evrensel temaları çağrıştırıyor.

Belki bir zanaatkâr, bir çiftçi ya da uzun yıllar emek vermiş bir işçi…Geleneksel kıyafetleri ve şapkası, kırsal veya eski bir yaşam tarzını ima ediyor.Siyah-beyaz tercih edilmesi, nostaljik ve zamansız bir atmosfer katıyor.

Ve sonuçta insanı düşündürmeye yönlendiren güçlü bir belgesel nitelik taşıyor. 

Fotoğraf: Şeyhmus Çakırtaş

Yaşadıklarımı yüzümden okuyabilirsiniz. Her çizgi bir yaş demek. Kök salmış bir ağaç gibiyim. Kırılıyorum ama henüz ölmedim. Köklerim derinde ve var olmaya devam ediyorum.
Alın çizgilerim artıyor, tebessümlerim azalıyor.
Ben kimim?

Zara Sivas 2012

Fotoğraf yorumlama: Servet Üstün Akbaba

Gerçeklik yanılsaması

Dakikalarca evirip, çevirdim. Müziği açtım.

Sesler, fotoğrafın yüzü, gözleri, bakışı, rengi kokusu beni nereye sürüklüyor?Hissettiğim(yanılgımda olabilir) şeyleri yazmak istedim.

Yansıma tekniği kullanılarak bir gerçeklik yanılsaması oluşturulmuş. Gökyüzü ve siluetler su birikintisinde yansıdığı için görüntü tersine dönmüş gibi görünüyor.

Görüntünün üst kısmı karanlık ve kaotik, alt kısım ise daha açık tonlara sahip. Bu, fotoğrafta güçlü bir kontrast oluşturuyor.

Siyah-beyaz tercih edilerek ışık ve gölgeler vurgulanmış. Karanlık alanların yoğunluğu fotoğrafa dramatik bir etki katıyor.

İnsan figürü, gökyüzü ile kontrast içinde olduğu için izleyicinin gözünü hemen çekiyor.

Fotoğrafın düzlemine farklı öğeler eklenerek derinlik hissi güçlendirilmiş.

Yansımanın verdiği yanılsama, fotoğrafı daha soyut bir hale getirerek izleyiciyi düşündürmeye yönlendiriyor.

Yoğun hissettiğim duygu, bu fotoğrafta karanlığın nefessizliği hissediliyor. Kurumuş dallar, sert gölgeler ve yoğun kontrast, doğanın içinde bir sıkışmışlık duygusu yaratıyor.Yalnızlık ve ışık arayışı ise özellikle insan figürünün duruşunda kendini gösteriyor. Siluet, yansımanın içinde yalnız ve durağan bir şekilde duruyor, gökyüzüne (ışığa) bakıyor. Sanki çevresindeki karanlığa rağmen yukarıya, umuda doğru bir yol arıyor.Aynı zamanda, fotoğrafın içinde gizlenen varlıklar yalnızca bireysel bir yalnızlık değil, doğanın içinde kaybolmuş insanlığın da bir yansıması gibi. Bu da çevresel ve toplumsal bir yorum katıyor.

Fotograflarına bazen dakikalarca bakıyorum. Ve içimdeki yansımasının nasıl bir dili olabilir.

Böylece farklı bir şey hissediyorum. Yürüdüğüm yol, geçtiğim sokak, baktığım ağaç, gökyüzü…Her şey sanki içimde kayıp dilimi arıyor. Çok yorucu ama sonuçları huzur veriyor.

Yüreğine sağlık.

  • Fotoğraf: Şeyhmus Çakırtaş
  • Yorumlama: Servet Üstün Akbaba

Zor bir fotoğraf

Bakıp bakıp durdum. Okuduklarımı gözden geçirdim. Böylesi soyut çalışmaları yorumlamak zorlayıcı ve farklı değerlendirmelere ihtiyaç duyuyor.

Böylesi açılı çekimiyle dinamik bir perspektif sunuyor. Aracın yüzeyindeki yansımalar ve çapraz hatlar derinlik hissi katıyor. Siyah-beyaz kullanımı, yüzeylerdeki ışık ve gölge oyunlarını vurguluyor.

Yan ayna net bir odak noktası oluştururken, çevresindeki yansımalar görsel karmaşıklık yaratıyor. Güneş panellerinin yansıması, sürdürülebilir enerji ve teknolojinin entegrasyonu mu simgeliyor bilemedim!? Fotoğraftaki yüzeylerin iç içe geçmesi, algının çok katmanlı olduğunu düşündürtebilir. Hangisi gerçek, hangisi yansıma? Endüstriyel yapıların ve teknolojik araçların yansıttığı modern hayatın bir temsilini sunuyor. Geometrik desenlerin ve yansımaların iç içe geçmesi, insanın modern dünyada kaybolma hissini çağrıştırabilir mi? Yoksa benim zorlama yorumum mu?

Fotoğraf, hem estetik bir düzen hem de duygusal bir mesafe yaratıyor. Teknolojinin ihtişamı karşısında hayranlık ama aynı zamanda soğukluk hissi uyandırabilir.

Bakınca bir soğukluk hissi, ait olmama duygusu gelişiyor.

Yansımalardan dolayı gördüğümüz şeyin gerçek olup olmadığını sorgulatıyor. Platon’un mağara alegorisi gibi, gerçeğin bir yansımasını mı görüyoruz? İnsan yapımı sistemlerin doğaya hükmetme çabası mı, yoksa onunla uyum arayışı mı? Bunlar derinlikli tartışılmalı sanki…? Yansımalar, fotoğrafta birden fazla düzlem yaratıyor ve zamanı mekânsızlaştırıyor. Kaybolmuş hissi yaratıyor. Ait olamama!

Zor bir fotoğraf yorumu oldu.

Fotoğraf: Şeyhmus Çakırtaş

Fotoğraf yorum: Servet Üstün Akbaba

Monokrom bir fotoğraf okuması.

Fotoğraf: Şeyhmus Çakırtaş

Fotoğraf Okuma : Servet Üstün Akbaba

Fotoğrafın seslenişine gittim. Görkemli bir tarihi dokuyu dramatik bir atmosferle birleştirip görsel lezzet katılmış. Teknik açıdan başarılı ve duygusal olarak derin bir anlatım taşıyor.

Fotoğrafın monokrom olması, dramatik etkiyi güçlendiriyor ve izleyiciyi dokulara, ışık oyunlarına ve biçimlere daha fazla odaklanmaya teşvik ediyor. Aynı zamanda tarihî bir nostalji hissi yaratıyor. Geçmişten anlara uzanan bir söz gibi.

Kemerlerin yatay uzanışı ve sağdaki eğik yazıt güçlü bir perspektif sunuyor. Kemerler, bakışları içe doğru çekerken, çûBoşluk hissi, insanın zamana karşı yalnızlığını hissettiriyor. Terk edilmişlik duygusu ile geçmişin sessiz görkemi birleşiyor.

Aydınlık içine çekiyor seni çöm taş duvarların gölgelerinden uzaklaşıp, kemerlerin ardındaki açıklığa doğru ilerleme çağrısı gibi. Geçmişten bugüne, yıkıntılar arasından bir umut ışığ“zı sızıyor.

Genel olarak, bu fotoğraf hem teknik hem de anlatı açısından güçlü bir çalışma olmuş.Zamana karşı duran yapılar, insanlı tarihinin kırılganlığını ve direncini aynı anda temsil ediyor. Bu yönüyle, hem bir belgesel niteliği taşıyor hem de izleyiciye derin bir ruh hâli sunuyor.

Antik Harrran'dan kalanlar