Av Feyzi Çelik yazdı
Biz imkanı olanlar,biraz okumuş, cebi parasız kaldığı günleri olmayanlar bizler. Çaresiz insanlara yardım etmek aşkıyla yanıp tutuşuruz.
Bunu bilenler yoksul, çaresiz birini görünce içinden acı dolu duygular çekerek harekete geçer. Oysa o çaresiz sokak insanları bizden daha çok çözüm üretme becerisine sahiptirler. O çözüm isteğidir ki, onları sokağa çıkaran, dilendiren, mendil sattıran o iradedir.
Düşünüyorum ki, bizler onların yerinde olsaydık satıcı gibi davranabilir miydik? Dilenebilir miydik? Sokakta yatabilir miydik?
İşte bunlardan hiçbirisini yapamadığımız için bu duruma düşmekten hep korkarız. Ve bu korkumuzu, iyiki bu durumda olmadığımıza şükür ederek onlara acımaya başlarız. Onlar bizim bu özelliğimizi bildikleri için bize avuç açarlar. Bir şeyler satmaya çalışırlar. Suç işlerler. İnanınız ki, çok zorunlu olsa bile en basit bir suçu işleyecek mecalimiz yoktur. O yüzden bütün çabamız, çaresiz duruma düşmemek mücadelesinden öte bir anlama gelmiyor.
Peki bizden birinin düşüşünü gördünüz mü?
Gördük, ne kadar çaresiz olduklarını da gördük.
Onların çoğu için gece yarısından sonra hayat başlar. Kesif bir et kokusu kaplar Şirinevler meydanını. Ataköy’e bir üst geçit uzaklığında bir yerde. Kokoreççi, köfteci, mısırcısı, nohutlu tavuklu pilavcısı hazır bekliyorlar.
Siz gündüz yoktunuz. Neden şimdi ortaya çıktınız? Denildiğinde “zabıta bırakmaz bu nedenle biz gece geliririz buraya” derler. Ne güzel çözüm değil mi? Devletten kaçanlar, devletin olmadığı saati ne de iyi biliyor.
Orada siyahi bir Afrikalı var, uzun boylu, üşüyor, belli. Bataniyeye bir çarşafa sarılır gibi dolaşıyor ordan buraya. Dileniyor mu? Bir şeyler mi satıyor pek belli değil. Belli olan bir şey varsa o da sokakta yatabilmeyi becermesi.