Annemin Sesi/Roj bı şewra

Çocukluğum köyde geçmese de, yazın özellikle çok sıcak günlerde hep damda yatardık. Evimiz şehir merkezinde olmasına rağmen, bazen köyde ki gibi dama yataklarımızı serer, yıldızlar altında uyurduk.

Müthiş mutlu olurdum. Hem sıcağı bertaraf etmiş olurduk, hem de yer yatağında sırt üstü gökyüzünü seyrede seyrede uykuya dalardık.

Yıldızları sayar, gökyüzünde ki hareketleri izlerdik.

Büyük bir sessizlik içinde, yıldızların parıltısı altında derin uykulara dalardık.

Çocukluğum çabuk bitti. Geriye dönülmez bir yolda, hep yıldızlar altında uyumayı, gökyüzünde kaybolmayı özledim.

En son sanırım yedi on yıl önce köyde, yer yatağında damda uyumuştum. Ama gece rüzgar o kadar çoktu ki, bütün tozu üzerimize serpiştiriyor, ortamı karanlığa boğuyordu. Bu nedenle o gece hiç rahat bir uyku olmadı benim için. Yıldızları göremedim, mehtabın ışıltısında uyayamadım.

Köyden ayrıldığımda , yıldızları görmemek içimde bir ukde olarak kaldı.

Aradan on yıl geçti. Birkaç kez köye gidip, gelsem de yıldızlar altında uyuyamadım bir türlü.

Çok şey değişti yaşantımda, yıldızlara özlemim ise hep varlığını korudu, yaşadı.

Kentlerde yıldızları görmek mümkün olmuyor, büyük bir ışık kirliği söz konusu. Gökyüzü tuhaf bir hal alıyor. Ne karanlık, ne de yıldızları ışıldayan bir sonsuzluk…

Tuhaf bir hal,tarifsiz bir seramcam.

İşte bu özlem içinde Fırat Kıyısında ki atalardan kalma köye gidince, damda yatma fikri içimde karşı konulmaz bir hal aldı. Köydekiler damda yatsalar da, eskisi gibi misafirlerini damda yatırmıyorlardı artık. İyi kötü klima evlere girmiş, sıcak havalarda evin iç bölmelerinde yatmak mümkün hale gelmiş.

Buna rağmen, peşin peşin kararımı verdim.

Bu gece yılların özlemini giderecek, yıldızlar altında, Yıldız Palas hava oteline benzer bir ortamda, uyku çekecektim.

Köy, bildiğiniz köy. Eskinin tortusunda, biraz dağ, biraz çoraklaşan toprak havası. Kayalar, ayakta kalma mücadelesi veren meşelikler ve sürekli akan asırlık bir çeşme. Taş evler, yorgun bedenler ve sıcaktan bunalan evcil hayvanlar.

Akşam olunca, iki katlı köy evlerinin, avlusu sayılan açık alanda oturduk, havadan sudan konuştuk, yemek yedik. Kentleşen köylerin, köyleşen kentlerin karışık ruh halinde hasbıhal ettik.

Hepimizin yorgunluğu gözlerinden okunuyordu. İstanbul’dan gelen vardı, benim gibi biraz daha yakın yerden gelen akrabalarımız vardı. Gerçekten yorgunduk.

Uyku saatinden önce uyuma isteğimizi belirtmeden ‘yataklarımızı dama serseniz, iyi olacak, içerisi sıcak. Bu havada içerde yatılmaz diyerek’ düşünceme yer açtım.

Amcam oğlu ‘Sivrisinek  var, içerde klima açarız, rahat edersiniz’ dese de düşüncem baskın çıktı.

Dama yer yatakları serildi.

Derin bir nefes almıştım. Çocukluğumdan kalan damda yatma fikrim nihayet hayat bulacağı için mutluydum.

Yer yatağında uzanıp, bütün ışıkları kapattırarak, karanlık içinde gökyüzüne doğru bakmaya, izlemeye başladım.

Ne kadar özlemişim bu karanlığı ve derin sessizliği.

Gökyüzüne baktım, uzun süre. Ne çok yıldız varmış gökyüzünde diye düşündüm. Çevrede ışık kirliği yok, dağların gölgesi köyün üstüne vurmuş ve ay ancak zayıf bir hilal görünümde.

Doğa sessiz değil aslında. İnsanın ruhunu okşayan bir ritmi var. Dikkat kesilmesen duyulmayan, rahatsızlık vermeyen bir ritim. Dalga dalga yayılan, sonsuzluğun sessizliği.

 

Samamyolu o kadar net ki, gözlerime inanamadım. Ne çok şey kaçırıyoruz her gece. Beton duvarlar, kat kat üst üste konulmuş kutu evler, bir cezaevini andıran daireler hayatımızı öylesine esir almış ki,

Gökyüzünde yıldız olduğunu unutmuşum.

Gece geç saatlere kadar gökyüzünü seyrettim. En az yedi yıldız kaydı, hareket eden uydular, sessiz uçaklar dikkatimden kaçmadı.

Çocukluğuma döndüm. Gökyüzü hiç değişmemiş, bu uçak ve hareketli uydular olmasa.

Yıldızlar aynı, Samanyolu aynı hiç değişmemiş.

Oysa biliyorum ki bazı yıldızlar parlaklığını kaybederken, bazıları da yeni doğuyor.

Ama bunları çıplak gözle görmeme imkan yok…

Ara sıra zamansız öten horaz sesleri, köpek havlamaları ve ıslık çalan baykuşun sessi olmasa insan kendini uzayın derinliklerinde zan edebilir.

Çok mu bilim kurgu izledim  ne, sanki radyo dalgalarını çağrıştıran bir ses var derinliklerde. O kadar ki duyuluyor.

Yıldızlar gece yarısı daha bir yakın oldu, parlaklıkları artı.

Ben yorganı da üstüme atmadan, sabah dörde doğru bütün gökyüzünü izleyerek mest düştüm ve deliksiz bir uykuya daldım. Güneş doğduğunda sabah saat altı cıvarıydı.

Gökyüzü yıldızsız ve masmaviydi.

Uykusuzdum ama içimde huzur verici bir mutlulukla uyanmıştım.

Bunun üzerine uyumanın doğru olmayacağını düşünerek, yataktan çıktım.

Yüksek bir kayanın üzerine kurulan evin damından Fırat’ın gümüşümsü yüzeyini seyretmeye başladım.

Tıpkı yıldızlar gibi, Fırat’a çevresine ışık ve bereket saçıyordu.

Mutluydum, yıldızlar altında uyumaktan,Fırat’ın kadim kokusunu içime çekmekten mutluydum.

Annemin sesini duyar gibi oldum, bu sessizlik içinde. Annemin sesinde yıldızların ışıltısını, Fırat’ın gümüşümsü akışını gördüm…

“Tiji akevt, zerqi eşt.

Diki veynda, her zıra, manga qorê, kûtık lawa…

Roj bı şevra…”

Deli ya da akıllı. Siz karar verin.

Deli mi akıllı mi? Siz karar verin…

2 görüntüleme
Bu kadar derinlikli tahlil yapan başka kimse görmedim…

DAHA FAZLA GÖSTER

Video Yerleştirin
Başlat:
YERLEŞTİRME SEÇENEKLERİ

Oynatıcı kontrollerini göster.
Geliştirilmiş gizlilik modunu etkinleştir.

İnternet sitenize YouTube videosu yerleştirerek YouTube API Hizmet Şartları‘nı kabul etmiş olursunuz.

Türkiye’de ki Suriye’liler.

İstanbul Valiliği’nin yaptığı açıklamayla kentte kaydı olmayan Suriyeli sığınmacıların bir aydan kısa sürede İstanbul’u terk etmeleri gerektiği duyurusunda sonrasındaki tartışmalar devam ediyor.

Valiliğin açıklaması sonrası İçişleri Bakanı Süleyman Soylu da bugün yaptığı açıklamada kaydı bulunmayan sığınmacıları kontrol altında tutmak zorunda olduklarını söyledi.

“Kimseyi sınır dışı yapmıyoruz, yapamayız” diyen Soylu, “İşimiz kaçakları yakalayınca kamplara göndermek” diye konuştu.

e510İçişleri Bakanlığı Göç İdaresi Genel Müdürlüğü’nün verilerine göre 11 Temmuz 2019 tarihi itibarıyla Türkiye’deki biyometrik verileriyle kayıt altına alınan geçici koruma altındaki Suriyeli sayısı 3 milyon 630 bin 575 kişi.

Müdürlük tarafından yapılan açıklamaya göre Türkiye’deki kayıtlı Suriyeli sayısı bir önceki aya göre 16 bin 931 kişi arttı. Türkiye’deki kayıtlı Suriyelilerin 1 milyon 965 bin 595’u erkeklerden, 1 milyon 664 bin 980’i ise kadınlardan oluşuyor.

Suriyelilerin yüzde 46,38’ü 18 yaşından küçük

Tabloya göre 0-18 yaş aralığında 1 milyon 684 bin 207 Suriyeli bulunuyor. 10 yaşın altındaki Suriyeli sayısı ise 1 milyon 26 bin 756. Yani Suriyelilerin yüzde 28,08’i 10 yaşın altında. 0-18 yaş aralığında olanlarla kadınların toplamı ise 2 milyon 544 bin 184. Bu sayı toplam Suriyeli sayısının yüzde 70,07’sine denk geliyor.

Suriyeli genç nüfus oranı

Genç nüfus olarak tanımlanan 15-24 yaş aralığında 819 bin 60 kişi bulunuyor. Suriyeli genç nüfusun toplam Suriyeli sayısındaki oranı yüzde 22,56. Türkiye’nin genç nüfus oranı ise yüzde 15,8.

Yaş tablosuna göre kayıtlı Suriyelilerin yaş ortalaması 22,5. Türkiye nüfusunun 2018 verilerine göre yaş ortalaması ise 31,7.

Erkeklerin 300 bin kişi daha fazla

Tabloya göre Suriyeli erkeklerin sayısı Suriyeli kadınların sayısından 300 bin 615 kişi fazla. Erkek-Kadın sayısı arasındaki en büyük fark 88 bin 153 kişi ile 19-24 yaşaralığında. Yaş sayısı artıkça bu fark azalıyor. 55 üzeri yaş aralıklarında kadınların sayısının erkeklerden fazla olduğu görülüyor. Kayıt altındaki Suriyeli sayısı 31 Aralık 2018 tarihinden bu yana 7 bin 383 kişi arttı.

103 bin kişi kamplarda yaşıyor

Geçici barınma merkezlerinde kalan Suriyelilerin sayısı 11 Temmuz 2019 tarihi itibarıyla 103 bin 579 kişi olarak açıklandı. Bu sayı geçen ay (Haziran 2019) 109 bin 262 kişi, 2017 Aralık ayı sonunda ise 228 bin 251 kişiydi. Buna göre kamplarda yaşayan Suriyeli sayısı 2018’in başından bu yana 124 bin 672 kişi azaldı. Suriyelilerin yalnızca yüzde 2,85’i kamplarda yaşıyor.

Şehirlerde yaşayan Suriyelilerin

11 Temmuz 2019 tarihi itibarıyla şehirlerde yaşayan Suriyeli sayısı 3 milyon 526 bin 996 kişi oldu. Şehirlerde yaşayan Suriyeli sayısı geçen aya göre 22 bin 614 kişi arttı. Suriyelilerin yüzde 97,15’i şehirlerde yaşıyor. Şuan için sadece Adana, Çanakkale, Diyarbakır, Elazığ, Antep, Hatay, Kayseri, Kocaeli, Mardin, Tekirdağ, Urfa ve Kilis illerine yeni Suriyeli kaydı alınıyor. Bu şehirler dışında kalan yerlerde ise ciddi sağlık sorunları, evlenme ve yeni doğumlarda kayıt alınabiliyor. Yeni kayıt alınan iller Göç İdaresi tarafından periyodik olarak değiştiriliyor. İstanbul ise Suriyeli alımına kapalı.

İllere göre Suriyelilerin sayısı

Göç İdaresinin 11 Temmuz 2019 tarihli verilerine göre Suriyelilerin en çok yaşadığı 20 şehir ve bu şehirlerdeki Suriyeli yoğunluğu aşağıdaki tabloda yer almaktadır. En çok Suriyeli barındıran şehir 547 bin 479 kişi ile İstanbul olurken, Suriyelilerin en azolduğu şehir ise 25 kişi ile Bayburt. Bayburt’u 35 kişi ile Artvin, 56 kişi ile Tunceli takip ediyor.

Suriyelilerin en yoğun olduğu il Kilis

Suriyelilerin yerli nüfusa oranla en yoğun yaşadığı il yüzde 81,41 ile Kilis. Kilis’te kayıtlı olan Suriyeli sayısı bir önceki aya göre bin 133 kişi arttı. İstanbul’daki Suriyeli sayısı ise bir önceki aya göre bin 183 kişi arttı.

Suriyelilerin Türk nüfusuna oranla yoğunluğunun en az olduğu şehir ise yüzde 0,02 oran ile Artvin. Artvin’de 174 bin 10 Türk Vatandaşına karşılık yalnızca 35 Suriyeli bulunuyor. Türkiye’de Suriyelilerin olmadığı bir şehir bulunmuyor.

Geçici koruma altına alınan kayıtlı Suriyelilerin Türk nüfusuna oranı ise ülke genelinde yüzde 4,43. TÜİK tarafından Türkiye’nin nüfusu son olarak 82 milyon 3 bin 882 olarak açıklandı.

Vatandaşlık verilen Suriyeli sayısı

İçişleri Bakanlığı tarafından yapılan açıklamada 8 Mart 2019 tarihi itibarıyla Türk vatandaşlığı verilen Suriyeli sayısı 79 bin 894 kişi olarak açıklandı.

İçişleri Bakanlığı tarafından yapılan açıklamaya göre Kasım 2018 itibarıyla son 8 yılda Türkiye’de doğan Suriyeli bebek sayısı 405 bin 521 olarak açıklandı.

337 bin kişi geri döndü

İçişleri Bakanlığı tarafından 21 Temmuz 2019 tarihinde yapılan açıklama göre ülkesine dönen Suriyeli sayısının 337 bin 729 olduğu belirtildi.

Çalışma izni verilen Suriyeli sayısı

Aile, Çalışma ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı tarafından 31 Mart 2019 tarihinde yapılan açıklamaya göre Türkiye’de çalışma izni verilen Suriyeli sayısının 31 bin 185 kişi olduğu açıkladı.

Ticaret Bakanlığı tarafından yapılan açıklamaya göre 26 Şubat 2019 tarihi itibarıyla en az bir ortağı Suriye uyruklu olan şirket sayısının 15 bin 159 olduğunu belirtildi.

Kaynak:Bianet

Üç Kağıtçılık…

Dün kü kaldığım yerden devam etmem gerekiyor.

Üç kağıtçılık bmv’ye binmeyle alakalı bir olgu değil. Her sosyal sınıftan üç kağıtçı çıkabiliyor.  Bu nedenle her bmv’ye binen üç kağıtçıdır anlamı çıkarılmamalı.

Dilencilik de bir miktar üç kağıtçılık barındırıyor, ticaret de. Yani hani bazen amaca ulaşmak için her şey mübah görünür ya, işte üç kağıt o zaman devreye giriyor.

Kandırmaca, olanı farklı gösterme, gerçekleri ters yüz etme de bir üç kağıtçılıktır.

Mesele şudur ki kimisi üç kağıtçılığı yaşam biçimi haline getirir, kimisi ise zaman zaman başvurduğu bir yöntem.

Her ikisi de tehlikelidir. Yalan ve dolan üzerine inşa edilen bir yanılsamadır. Bu yanılsama bazen öylesine hayatımıza girer ki farkında bile olamazsınız.

Üç kağıtçılık kaba bir sokak jorgonudur, ama bu gün üç kağıtçılık kolektif aklın ürünü olmuş durumdadır. Binlerce, yüzbinlerce hatta milyonlarca insanı etkileyecek üç kağıt oyunları hayatımızın her aşamasındadır.

Dönüp bir bakın etrafınızda. Reklamlarda anlatılan, vurgu yapılanlar doğru mudur, yoksa tamamıyla yanılsamamıdır?

Diş macunları, kilo kontrolü ürünler, kozmetik ve daha yüzlerce tüketime dayalı kimyasallar üç kağıtçılığın en kolektif halidir. Her gün birileri bizi kandırarak, milyonları cebe indiriyor.  Gözlerimizin içine baka baka yalan söylüyor, gerçekleri tes yüz ediyor, cebimizde ki parayı alıyor, biz üstüne bu durumu alkışlayarak, kurulan dezgahın yaşamasına çanak tutuyoruz.

Alkışlıyoruz basbayağı. Yalanı alkışlıyoruz. Siyasetçileri alkışladığımız gibi. Önce genel geçer sözler, vaadler, gelişmişlik hikayeleri ve biraz vatanseverlik sosu. Alın size yeni vergiler, yeni sözler…

Alkış yine alkış.

Dedim ya, üç kağıt kolektif akılla yapıldığında bir değil, bir kaç değil, milyonları tek sözle kandırabiliyor.

İyileştirme, güzelleştirme adı altında ortaya çıkıp, insanları daha fazla hasta eden, çirkinleştiren devasa ilaç ve kozmetik şirketleri gibi.

Her şey yasak olabilir ama üç kağıtçılık yasak olamaz. Ne sınırı belli, ne de mekanı. Her şey yolunda gider, ama arka planda korkunç bir yalan gizlidir…

Bu nedenle üç kağıtçılık bir sosyal sınıftır. Hatta bir üst sınıf olarak da nitelendirilebilinir.

Bütün sınıfları kapsayan, sosyal katmanları içine alan bir üst sınıf.

Üç kağıdın altın kuralı, üç kağıttan biri papazdır, şimdi hiç biri papazdır. Dolayısıyla kazanmak mümkün değildir. Maleseef durum bu. Üç kağıtçılık da gelişiyor.

Belki devam eder…

5f3b0d6366cd4b2de0afa0bd97d2bd0b_1442859459

 

Sokak üniversitesi…

Her gün çok değişik insanlarla karşılaşıyorum. Tanıdık, tanımadık kadrajımda ise konuşuyor, düşünce alış verişinde bulunuyorum. Sokak bir üniversite gibi. Her telden esinti var.

Yoksul mu desen, yoksa zengin mi her türden insan sakakta. Kendilerine korumaya alsalarda sokak herkesi çıplak gösterir.

İnsan neyse odur, gizlenmek ne mümkün….

Piskopat desen, şarhoş/dervis desen her türlü insan. Sadece giyimleri farklı bazen. Sosyal konumuna göre kumaşı da değişiyor elbet…

Cebindeki para, cizdanında ki kredi kartı ve üzerinde ki kariyer şalı hemencecik ele veriyor.

Dedim ya, aslında sokak insanı çıplak gösterir.

Kimse orasını, burasını örtüğüne bakmasın. Her şey çıplak.

Tıpkı kral çıplak olduğu gibi.

Ne yüzünüzdeki boya, ne elinizde ki telefon, ne de arabanızın markası hiç bir şeyi gizleyemiyor.

Neyseniz, o sunuz.

Bir milim ne ileri, ne de geri.

Sokak üniversitedir. Herşeyi insana sunar;öğrenip, öğrenmemek size bağlı.

Sokak yasak dinlemez. Bütün güvenlik önlemlerine rağmen, sıra dışı duranlar çıkar ve biat etmez kimseye.

Ne duvar dinler, ne de bariyer.

Yürür, yürür.

Belki devam eder…

Bilmiyorum yani. Sokaktaki yanılsamalara bağlı…

Belki eski bir öğretmenimi, belki de yeni tanıştığım, Avusturalya’dan gelen bir dosttu…

Ha neredeyse unutuyordum. Düzeltiyorum. Herkes çıplak değil. Üç kağıtçılar çıplak değil. Onların bin bir türlü örtüsü ve maskeleri var…

Bir onları ayırt edemiyorum. Her kesimden var. Üç kağıtçılık bir sosyal sınıf aslında…

Aha yanımdan bir üç kağıtçı geçti, bembeyaz bmv atıyla…

 

recovered_jpeg-digital-camera_80