Bir ışıltı, bir yakamoz…

lake-van-castle.jpg.838x0_q80Van Gölünde sabahın ilk ışıklarında, göl yüzeyini gümüşümsü bir ışıltı kaplar. Özellikle yaz mevsiminin bahardan kalma günlerinde, sabahın ilk ışıklarında her şey o kadar dingin olur ki, insan ister istemez sessizlik içinde kaybolur. Göl donar sanki. Bir ayna gibi, gökyüzündeki ışıltıyı doğaya yansıtır. Ara da bir oluşan yakamozlar ve balıkların su yüzeyinde ki hareketi dışında göl alabildiğince hareketsiz ve pürüzsüzdür.

Her şey o kadar sessiz ki insan zaman zaman ürperir.Yüreği ıssızlaşıyor,  yalnızlık duygus insanın içini kaplar.

Tarih canlanır bir an, savaşlar, acılar ve göçler.

Efsaneler sıralanıyor bir bir. Acılardan,ölüm ve ayrılıklardan yana efsaneler…

 

En çok da yürek acısından dem vuran efsaneler.

Semiramis, Tamara,   Xecê…

Kavuşamamanın derin acısıdır yaşanılan, dilden dile dolaşan ve bu güne gelen.

Ve denilir ki, Asur kraliçesi Semiramis,  Van dolaylarında Ara adında bir hükümdara gönlünü kaptırır.  Aşkının izini sürerken, Ara’nın  ülkesine savaş açar.

Semiramis bir kraliçe. Söylediği kanun, emrettiği buyruk olan Asurluların ünlü Kraliçesi…

Ne yazık ki benliğindeki hırs, aralarında sevgilisin de olduğu Ara ülkesinin bir çok insanını, adamları tarafından kılıçtan geçirilir. Askerleri Ara’nın topraklarını almakla yetinmez ve kendisini de öldürür.

Bunun üzerine Semiramis’ın dünyası kararır. Yüreği yaralı bir halde seferi durdurur, geri döner. Ara’nın acısıyla Van Gölü kıyısında konuklanır  ve buraya  sevgilisi adına bir kale yaptırır. Bir süre sonra da ülkesi Asur’a  geri döner,hayata küser ve acı içinde ölür.

 

Efsane bu ya, dilden dile dolaşır, dağların doruklarında yaşayanların dilinde gezer ve günümüze ulaşır…

Ait olduğu yere, insan yüreğine geri döner.

 

Bir başka efsane yine kavuşamayan Tamara’yla ilgilidir. Denilir ki zamanın birinde adada yaşayan baş keşişin güzelliği dillere destan Tamara adında bir kızı varmış. Adanın karşı kıyılarında çobanlık yapan yoksul genç, güzel Tamara’ya gönlünü kaptırır. Kızı görmek için her gece adaya yüzer, çabana gönlünü açan Tamara da ona gece karanlıkta yerini belirlemek için bir fenerle yol gösterir.

Gel zaman git zaman, yasak aşkları Tamara’nın babasının kulağına gider. Tamara’yı  bir süre takip eder, ne yaptığını öğrenir.

Tamara’nın babası, fırtınalı bir gecede elinde fenerle adanın kıyısına iner ve sürekli yer değiştirerek gencin boşuna yüzüp, gücünü kaybetmesine neden olur. Yüzmekten gücü kalmayan çoban Van Gölünün soğuk sularında son nefesini verirken, Ah Tamara diye çığlıklar atar ve sonsuza kadar susar artık. Tamara çığlığı duyar ve sevgilisinin boğulduğunu anlar, kendisini de suya bırakır.

Her ikisi de ölmüştür artık…

Adaya adını veren Tamara ve isimsiz çobanın aşkı her gün, her saat göl kıyılarında anlatılır, sonsuza kadar yaşamlarının sırrı adanın kayalıklarına fısıldanır.

Efsane bu, yüzyıllarca dilden dile dolaşır, zamana inat yaşar.

Kürtler Van Gölü Behr yani deniz, çevresine  de Serhat der. Bir dağ yurdudur burası. Medlerin, Urartuların yurdu. Aynı zamanda en zengin su kaynaklarının olduğu yerdir. Gün erkenden ışır, ışıdıkça dağların görkemi ortaya çıkar. Dağların zirvesi yazın bile karlıdır, Artos görkemlidir ve dağların nazlı, asi çocuğudur.

Her daim kaçağın ve isyanın yurdu dağ var ya, işte o dağ.

Artos…

Urartuların kıblegahı. Ulu bir dağ, kutsal ve doğal bir sığınak.

Ve Van Gölü. Behra Wanê. Yani Van Denizi. Büyük bir su kütlesine sahip bir göl. Tek dezavantajı dağların arasında sıkışmış olması!  Van Gölü gerçekten insanın içini ısıtan bir ruha sahip. Dört bir yanını saran dağlardan beslenen ve her daim masmavi kalan göl efsanelerin de kaynağı. Yani önceki yıllarda gündeme gelen Van Gölü Canavarı aslında tarihin derinliklerinde var olan, efsanelerinden kaynağını alır.

Göl boyunca uzanan yol kıvrılarak Van’a ulaşır.  Yolun bir yanı su, bir yanı dağ. Müthiş bir doğa yani. Görkemli dağların dorukları karlıyken, aşağıda göl gümüşümsü bir tepsi gibidir.

Gün ışıdığında dağların görkemli duruşu insanı masal dünyasına taşır. Dar vadilerden kıvrılarak, Van’a giden yol ışıdıkça insan büyülenir adeta.

Hele benim gibi ovada yaşayan bir insan için dağ dokusu, apayrı masalımsı bir güzelliktir. Ulaşılmaz gibidir çoğu zaman.

Dağlar her yerde özgürlüğün sembolüdür. Karacaoğlan boşuna mı ferman padişahınsa, dağlar bizimdir demiş.

Dağ özgürlük sembolüdür. Çölde bile en küçük bir yükselti doğal bir korunak ve ulaşılması gerek bir yükselti olarak kabul edilir.

Bu nedenle dağlar her zaman ilgi çekicidir. İnsanın beyninde fırtınalar yaratır, masal dünyasına taşır ve büyüler insanı.

Foto: MİCHAEL D’ESTRİES

 

Reklam

Bir Cevap Yazın

Aşağıya bilgilerinizi girin veya oturum açmak için bir simgeye tıklayın:

WordPress.com Logosu

WordPress.com hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Twitter resmi

Twitter hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Facebook fotoğrafı

Facebook hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Connecting to %s