21. YY YENİ BAŞLIYOR

Montserrat Galcerán Huguet /oggito

bir keresinde, büyük değişikliklerin hiç fark ettirmeden parmak ucunda geldiğini söylemişti.

Tamamına katılmamakla birlikte yazı ilginç ve güncel olduğu için sizinle paylaşma gereği duydum.

Feminist gelenekten gelen bizler “yaşamı merkeze koymaktan” bahsedince birçok kişi kaşını kaldırarak kendinden emin bakışlar atar. Onlara göre yaşam kendi kendini sürdürebilir, “doğal yollarla” kendini yeniden üretmeyi becerir, değeri ve masrafı yoktur, özgürce verilir ve teşekküre gerek duymadan teslim alınır.

Tam da salgın ortasındayken bu fikri değiştirmemiz gerekiyor. Olağandışı bir şeyle karşı karşıyayız: Bizi hayatta tutmak muazzam bir emek gerektiriyor. Hayata tutunmak ilk ihtiyacımız ve ilk hakkımız.

Bunun için hem bu kadar mühim hem de bu kadar önemsiz bir çaba harcayacağımızı söyleseler inanmazdık: kendinizi eve kapatın ve koruyun, her gün 10 dakikalığına balkonlara ya da pencerelere çıkarak yaşananların daha uzun sürmemesi için mücadele edenlere desteğinizi samimi bir şekilde gösterin. Teknisyenlerden, profesyonellerden, komşulardan ve gönüllülerden militarist kelimeler kullanarak yardım isteyin: “Virüse karşı savaş”, “Bu savaşı kazanacağız”… Ben savaşları sevmiyorum. Bu savaşı bile.

Gelin başka bir dil kullanalım: Hakların, müştereğin, karşılıklı önemin dilini. “Kendine bakman gerektiğini” ve böylece herkesin iyiliğinin sağlanacağını öne süren dogmalar paramparça oldu. Klasik liberalizme ve onun güvenilmez yeni zuhuru neoliberalizme artık elveda. Esas 21. yüzyıl bu salgınla başlıyor: Yaşam hakkını savunmanın önceliğimiz haline geleceği bir yüzyıl. Çünkü belki de tarihte ilk kez “zengin azınlık”, diğer herkesi sallantıda bırakarak kendini müdafaa edemiyor. Sadece bu batınca gidilecek başka bir dünya olmadığı için değil, ayrıca zaman olmadığı ve salgın ayrım yapmadığı için de.

En az iki ilkesi olan yeni bir tahayyüle ihtiyacımız var: Ortak zenginliğe kısıtlamalar olmadan erişim hakkını garanti altına almalıyız. “Ortak mülklere” dair güncellenmiş bir hayal bu, 19. yüzyılın geçim maaşına benzeyen, teminat altına alınmış bir temel gelir. O zamanlar ücretli iş hakkı savunuluyordu çünkü nüfusun çoğunluğu bu hakka sahip değildi. İşleri vardı ama ücret almıyorlardı. Şimdiyse gelir hakkını savunmamız gerekiyor. Kimsenin arkada bırakılmaması çok önemli. Bu bir hayır işi değil, bu hayatta kalmak.

İkinci ilke de yeni bir siyaset tarzı. Yaşam tehlikedeyken nasıl itaatkâr olunacağını bildiğimizi kanıtladık. Şimdi kamu kuruluşları, topladıkları ve bizim adımıza uyguladıkları tüm karar verme kapasitesini bu hakkı savunmak için kullanmalı. Yeni bir adalet ilkesi tanımlamalıyız: İnsanların onurlu şekilde yaşamasına olumsuz etkileyen her şey, kemer sıkma politikalarından yolsuzluklara, siyasi güçleri kullanarak şahsi kazançlar kovalamaktan kamusal malların özelleştirilmesine, toplumdan yapılan kesintilerden işin güvencesizleştirilmesine her şey yaşama karşı suç olarak görülmeli. Gelişmeye karşı geçinmek, bu yüzyılın sloganı tam olarak bu. Son yüzyılın her savaşında, her krizinde tekrar tekrar kafamıza kazıdığımız “Zengin ol” sloganı artık hükmünü kaybetti. Paraya geçinmek için ihtiyacımız var, başkalarını tahakküm altına almak için değil. Kamusal gelir de bu hakkı geliştirmek ve savunmak için var. Bu dizginsiz aç gözlülük artık çok ileri gitti. Durmak zorunda. Siyasete bu yüzden ihtiyacımız var.

Nietzsche bir keresinde, büyük değişikliklerin hiç fark ettirmeden parmak ucunda geldiğini söylemişti. Marx da tarihin yanlış yöne doğru hareket ettiğini gayet iyi biliyordu. Çünkü zorluklar, muktedir olduğumuzu fark etmediğimiz hayal ve cesaret için çaba harcamamızı gerektiriyor. Artık başlayalım.

21. yüzyıl daha yeni başladı.

Çeviren: Ata T.

Reklam

Bir Cevap Yazın

Aşağıya bilgilerinizi girin veya oturum açmak için bir simgeye tıklayın:

WordPress.com Logosu

WordPress.com hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Facebook fotoğrafı

Facebook hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Connecting to %s