Ömer Faruk Gergerlioğlu, Türkiye kamuoyunun yakından tanıdığı bir milletvekili. 24 Haziran 2018 tarihinde yapılan genel seçimlerde HDP listesinden İzmit Milletvekili olarak meclise girdi. Kendisini gıyaben, Mazlum – Der Genel Başkanı olduğu dönemden beri biliyorum. Zaman zaman adını duyuyor, yazılarını okuyordum. Ama yakından dinleme, tanışma fırsatım hiç olmamıştı. Ta ki geçen haftalarda, Urfa’ya yaptığı iki günlük ziyarete kadar. KHK’lılarla bir araya gelme amacıyla düzenlenen iftar yemeğinde kendisiyle tanışma fırsatı buldum. Programa katılanlar hem yaşadıklarını anlattılar, hem de bazı soruların cevabını bulmak için sorular sordular. Her bir katılımcı ayrı bir hikaye, ayrı bir dramı dile getirdi. Böylelikle hem kendisini , hem de KHK ile işlerinden olan farklı kesimlerden insanları dinledim. Program sonrası karşılıklı kısa sohbet ise ortaya mini bir röportaj çıkardı. Dinlediklerimi, sorup cevabını aldıklarımı, kafamın bir köşesine atıp, biraz demlemeye bıraktım ama yazı güncel sorunlar barındırdığı için kaleme almayı daha uygun gördüm.
Kanımca Gergerlioğlu, mevcut milletvekili yapısı içinde farklı bir profil çizenler arasında yer alıyor. Kendisi de KHK ile görevinden uzaklaştırılmış uzman bir doktor. Yaşadıkları, yakın tarihi anlama açısından önemli ip uçları barındırıyor. İslami bir hayat tarzı sürdüren, aynı zamanda çok farklı kesimlerin dertlerini kendine dert edinen birisi olarak dikkatleri üzerine çekiyor. Sanırım, Urfalı olması da, hayat hikayesinin daha ilginç hale gelmesini sağlamış diye düşünüyorum.
“Urfalıyım. Annem babam Urfalı. Dedem, Balıklıgöl cıvarında bulunan Hekimdede Mahallesinde doğup, büyümüş, yaşamış. Marangozdu dedem. Babam da, veteriner hekimdi. Annem ise Balıkgöl’ün hemen karşısında bulunan evlerin birinde oturuyormuş. Annem babam bir şekliyle tanışmışlar, evlenmişler.
Babam, veteriner hekim olduğu için tayin nedeniyle başka illere gitmek zorunda kalmış. Babam rahmetli dindar bir insandı, büyük doğu geleneğinden gelen, daha sonra milli görüş geleneğini benimsemiş olduğundan muhalif bir kimliği vardı ve dini görüşleri, dindarlığı nedeniyle de devlet dairelerinde sevilmeyen, dışlanan ötekileştirilen bir insandı. Çocuklarını imam hatibe gönderdiği için hor görülen, sürgüne gönderilen birisiydi. Eski devirlerde öyleydi, şimdi devirler biraz değişti, ama o devirlerde de maalesef dindar olmak başörtüsü ve benzeri şeyler büyük suç olarak görülüyordu ve insanlar bundan dolayı zorluklar yaşıyorlardı. Babam bu nedenle değişik il ve ilçelere sürüldü. Ben 2 Kasım 1965 tarihinde Isparta’nın Şarkikaraağaç ilçesinde yani sürgünde doğmuşum. Bütün bu evrelerde Urfa’ya dönemedik ancak akrabalar vardı ara sıra gidip geliyorduk. Urfalıyız, kültürünü yaşıyoruz çiğköftesi, yemekleri, annemin, babamın konuşma tarzı, akrabalarım o kültürel birikimiyle tüm benliğiyle Urfalıyız. Ama tabi dışarda yaşıyoruz. Çocukluğumuzda kültürel farklılıkları hissederek Aydın, Denizli, Antalya, Bursa’da yaşadık. Bir türlü oralı olamıyorsun, aslında bir başka yerlisin ama orda yaşıyorsun, ailenin kültürü, bir başka kültür, bir ikilemde yaşıyorsunuz. Bulunduğunuz yere pek uyamıyorsunuz. Çünkü Urfa’nın sıcakkanlı misafirperver, kanlı canlı bir kültürü var, ama batıya gidince o biraz daha mekanik ilişkilere dönebiliyor, biz aile olarak bunu yaşadık, şaşırıyorduk.” diyor, Gergerlioğlu.
Çocukluğu Türkiye’nin batı illerinde geçen Gergerlioğlu, babasının görevi nedeniyle ilk ve ortaokulu Antalya, Aydın, Denizli’de, imam hatip lisesini Bursa’da okudu. Liseyi bitirdiğinde babası artık emekli olmuş, kendisi de 1984 yılında Fırat Üniversitesi Tıp Fakültesini kazanmıştı. Elazığ’da Tıp öğrenimine başlayan Gergerlioğlu ileriki yıllarda Anadolu Üniversitesi Tıp Fakültesi’ne yatay geçiş yaparak 1990 yılında okulunu bitirir. Aynı yıl Iğdır’a bağlı Orhaneli Beldesine doktor olarak atanır. Mecburi hizmetinden sonra Bursa’ya döner. Çeşitli sağlık ocaklarında pratisyen doktor olarak çalışır ve 1995 yılında Tıpta Uzmanlık Sınavını vererek Süreyyapaşa Göğüs Hastalıkları ve Göğüs Cerrahisi Eğitim ve Araştırma Hastanesi’nde, Göğüs Hastalıkları ve Tüberküloz alanında uzmanlık eğitimine başlar. Beş yıllık eğitiminden sonra İzmit Seka Devlet Hastanesi’nde uzman doktor olarak mesleğini sürdürür. Bundan sonraki hayatı giderek zaman içinde farklılaşacak ve şu an kamuoyunun bildiği, yakından tanıdığı Ömer Faruk Gergerlioğlu sahnede belirecektir.
O günlerle ilgili şunları ifade ediyor: “Ben zaten İslami bir aileden geliyordum. Milli görüş, babamın, annemin dindar olması, imam hatip mezunu olmam yani bu camianın içindeydim. Ama, giderek Türkiye’nin tüm sorunlarına da ilgi göstermeye başladım. Bir meseleyi teğet geçer gibi ilgilenmeyi sevmem, meseleyle ilgileneceksin, tutup koparıp alacaksın. Benim tavrım budur. Bir meselede haksızlık varsa hakkı istemek için süreklilik lazım ve ben de bu sürekliliği göstermeye başladım. Mazlum- Der Kocaeli Şubesinde başkanlık, yöneticilik yaptığım 2005-2010 yılları arasında her hafta türban yasağına karşı açıklama yaptım. Sivil, barışçıl bir açıklama, amacım ortadaki haksızlığı göstermek, farkındalık yaratmaktı.”diyor.
Beş yıl gibi uzun bir süre belli bir çerçevede talepler dile getirince kamuoyunda bilinen bir isim olmaya başlanır ve giderek daha fazla insan hakları alanında görünür hale gelir.
“2002- 2005 arası Mazlum- Der Kocaeli Şube başkanı olarak görev yürüttüm. 2007 yılında Mazlum- Der Genel Başkanı oldum. 2009 kendi arzumla görevi bıraktım ama insan hakları savunuculuğunu bırakmadım. Daha sonra da Hrant Dink’in cinayetinin aydınlanmaması ile ilgili Adalet Talebi Platformunu kurdum. Etik medyacılık için “Sessiz Kalmamak Gerek İnsiyatifi” ile ahlak dışı haber yapan medya kuruluşlarına karşı tepki gösterdik. Çözüm süreci gelince Kocaeli Barış Platformu kurduk. Farklı, herkesin geldiği, katıldığı sağcısı, solcusu, Türkü, Kürdü, Alevisi, Sünnisi yer aldığı bir çalışma yürüttük. Yani, insan hakları alanına girince kendi Müslüman kimliğimle başka kimlikleri kucaklayan bir anlayışla yola devam ettim. Yani, babamdan bana devir olunan İslami yapı ile yetinmedim. Onu daha da geliştirerek, herkesin sorununa duyarlı bir hale geldiğimi düşünüyorum. Hani Kürt olmasam da, bir Türk olsam da, Kürt Meselesine çok büyük duyarlılık gösterdim. Bana göre İnsan Hakları çalışması budur. Yani Kürt olmasan da, Alevi olmasan da,LBGT olmasan da şu bu olmasan da onların hakları için uğraş vermen demektir. Yani, biz bu süreç içinde sadece İslami kimliğimizle kalmadık. Bir insan hakları kimliğine doğru evrildik. Bunu çok önemli buluyorum, Bundan dolayı da gurur duyuyorum. Ve böyle olması gerektiğini düşünüyorum. Zaten böyle olunca mesafe kat ediyorsun. Yoksa kimlikçi duruşlar, ben şucuyum, ben şurada durayım, sen bucusun, burada dur, herkes kendi köşesinde dursun. Birbirinden uzak dursun demekle bir yere varılmıyor. Zaten süreç içinde farklı kimliklerin bir arada durmasının, ortak paydada bulunmasının da çok önemli olduğunu gördük.”
Gergerlioğlu, bu süreçlerde Türkiye’deki sorunları irdelerken Kürt Sorunu üzerinde yoğun bir okuma süreci yaşıyor. İrdeliyor, sorguluyor ve sorunun kaynağına inmeye çalıştığında “Eyvah!” diyor kendi kendine.
“ Kürt Meselesini anlamaya başladığımda eyvah dedim. Demek ki büyük acılar yaşanıyor bu toplumda. Ben Kürt olmasam da , Kürtler çok büyük sıkıntılar çekiyor diyerek irkilmiştim. Bu benim insan hakları alanında kulaç atmamı sağlamıştı. Kürtler, daha sonra bir Ermeni Hrand Dink mücadelesi, Alevilerin üzüntüsü, dışlanmışlığı, sol camianın o yaşadığı korkunç zulümler, linçler ve benzerleriyle karşılaşınca o dünya senin bildiğin gibi değil, çok farklı bir dünya demeye başlıyordum.. Bunlar beni her aşamada, hayatımın her evresinde etkiledi. Mecburi hizmetimi bir Kürt Köyünde yaptım. Orada Kürt Halkının yaşadıklarını birebir insanlarla oturup konuştuğumda anlamış, çok etkilenmiştim. Zaten bunları biliyordum. Bir de pratikte görmüş olunca sorunları daha yakıcı hissetmeye başladım.” diyor.
Gerek Kocaeli, gerekse de Mazlum –Der’de yürüttüğü çalışmalar, ötekileştirilen insanlarla kurduğu ilişkiler, Kürt Sorunu hakkında resmi yaklaşımları aşan düşünceler dillendirmesi dikkatlerin üzerinde toplanmasına neden olur. 15 Temmuz olayı yaşandığında Gergerlioğlu, Kocaeli’de bir insan hakları aktivisti doktor olarak kamu hizmetini yürütmekteydi. Konunun tam ortasında kendisini bulan Gergerlioğlu, bir süre sonra kendisi de sürecin mağduru olacak ve kendiliğinden sorunun hem parçası, hem de KHK karşıtı mücadelenin odağı olacaktı.
“KHK’ler yayınlanmaya, ihraçlar ilk başladığında yaşanılanları görünce inanılmaz hukuksuzluklar olabilir, ülke mahvolur demiştim. Haklı da çıktım. Kısa sürede zaten olmayan demokrasi ve hukuk yerle bir oldu, bir de üzerine darbe girişimi ve OHAL ilan edilmesi ülkeyi mahvolma sürecine soktu. Olup bitenleri izleyince daha ilk günlerde eyvah , kasırga geliyor dedim. Ve ardından süreci takip ederken bu kasırga beni de vurdu. İlk başta açıkçası şunu düşünmüştüm. Evet yani büyük ihlaller geliyor ama Gülen grubundan değilim, bu kasırga beni de bulur mu diye düşünüyor, yapılanları eleştiri ile izliyordum. Meselenin sadece o grupla alakalı olmadığı, meselenin demokrasinin ayaklar altında alma meselesi olduğunu da daha yakinen anlamış olduk. Kürt Meselesinde olduğu gibi, sen konuştuğun anda aynı şey senin de başına geliyor ve geldi benim başıma. Aynı KHK ile ihraç edildik, başıma gelmeyen iş kalmadı, sosyal dışlanmışlık, damgalanma. Ben uzman hekimim, 6 ay işsiz kaldım, bir şekliyle kendimi idare edebildim, zor bela Batman’da özel bir hastanede iş buldum. Ya iş bulamayanlar? Ekonomik sefalet yaşayan, sosyal dışlama, ayrımcılık, psikolojik baskı ve bin bir sorun yaşayan yüzbinlerce insan kitlesi oluştu. Ben bunların dramlarını takip etmeye başladım, kulak kesildim. Ne oluyor anlamında gözlemledim. Yaşanan acılara hissetmeye, empati geliştimreye başladım. Bundan dolayı yaşanan olaylara karşı duyarlı oldum. Bana, bir insan hakları savunucusu olarak mağdurlar yaşadıklarını, dertlerini göndermeye başladılar. Dertler, sıkıntılar Twiter, gmail, şurdan burdan gelince şoke oldum, hak ihlalleri gelmeye devam etikçe ben şoke olmaya devam ettim. Çünkü inanılmaz hak ihlaller gelmeye başlamıştı. İnanılmaz hak ihlalleri…
Ve bütün bunlardan dolayı da eyvah dedim kasırga hakikaten gelmiş, ben bütün olanlara duyarlı olmalıyım. O zaman bazı demokrat sitelerde Kürt Sorunu ağırlıklı yazılar yazıyordum. Ama artık bütün gündemim hak ihlalleri olmuştu. Bir baktım ki, çok akut bir kasırga gelmiş. Yeni bir kasırga. Kürt meselesi zaten kronik ve felaket bir sorundu. Bir de baktım yeni bir kronik sorun gelmiş. Ve çok canlı yaşanıyor. Ve bu insanlar kimsesiz. Haksız, hukuksuz ihraçlar, anne babaların cezaevine girmesi, binlerce çocuğun ortalıkta kalması, hasta mahpuslar dev gibi bir felaket vardı karşımızda. Ve ben hepsine yetişmeye çalıştım. Benim siyasetle bir alakam yoktu. Kendi halimde ihraç edilmiş, Batman’da doktorluk yapan, orada bir yaşam kurmuş birisiydim. Yarın öbür gün milletvekili olacağım hesabı yaban birisi değildim. Ama bana bir gün bir teklif geldi. Kocaeli’den HDP birinci sıra adayı ol diye. Durdum, şaşırdım. Ben HDP üyesi değildim. Evet, ben HDP fikriyatı gibi konuşuyordum ama aktif siyasette değildim. Farklılıklar içinde birlikte olmak lazım , Kürt meselesi şöyledir böyledir gibi yazılar yazan bir adamdım, orada aktif olarak yokum ama oradan bir teklif alıyorum. Bu biraz ürküttü beni. Ben o ana kadar bağımsız bir insan hakları savunucusuydum. Bir partinin siyaseti içine girersem bağımsızlığım, tarafsızlığım bozulur mu diye düşündüm?
Ama sonrasında şöyle bir anlayışla ‘hayır bu teklifi kabul edeyim’ dedim.
Düşüncem şuydu: “Ben şu ana kadar sivil toplumda bir sürü hak ihlalleri mücadelesi veriyorum. Giderim siyasi parti içinde aynı mücadeleyi devam ederim. Ben zaten Kürt Meselesinden dolayı görevimden ihraç olmuş bir insanım. Zaten bu konuda HDP’den farklı bir tarafım yok. Ben o mücadeleyi biliyorum, bedelini de ödemişim. Oraya girip de farklı bir şey olacak durum yok. Öbür taraftan KHK’lar var, başka insan hakları ihlalleri var ve ben siyasete girip, yaptıklarımın aynısı yaparım diye düşünerek teklifi kabul ettim.”
Bu gün HDP sıralarında siyasi faaliyetini sürdüren, zaman zaman yol kazaları yaşayıp, kırmızı kart gören, vekilliği düşürülen, sonra anayasa mahkemesi kararı ile milletvekilliliği geri iade edilen birisi olarak, her fırsatta KHK sorunlarını gündeme getiriyor. İlginç olan Gergerlioğlu’nun da KHK mağdurluğu devam ediyor. O da binlerce insan gibi ihraç olmanın derin sancısını yaşıyor. Ekonomik olmasa da psikolojik travmasını içinde hissediyor.
Siyaset içinde farklı duruşu, hem HDP kimliği, hem de kendi İslami Kimliğini yaşatabilme becerisi kendisine güç katıyor. Eleştiren de var, gittiği yolun doğru olduğunu söyleyen de.
Doğal olan da bu zaten. Sanırım bu zeminde ne herkes tam doğru, ne de herkes tam yanlış. Günahı, yanlışları çok olanlar var, kendi konumunu korumaya çalışanlar ve hakikat için ilkelerinden ödün vermeyenler de var…
Gergerlioğlu, bu karmaşa içinde mecliste var olma mücadelesi veriyor, Kürtlerin çektiği sıkıntıları dile getiriyor ve KHK zulmünü yüksek sesle dile getiriyor. Yaşadıkları ise aslında dile getirdiği hak ihlallerinden çok farklı değil…
devam edecek…
