Düşünce bir kıvılcımdır. Bütün yangınların, ateş ve yanmanın kıvılcımla başladığını belirtmeye gerek var mı?
Yok sanırım. Konumuz kimya da değil zaten.
Kıvılcımın toplumsal boyutu üzerinde kafa yoruyorum. Ne, ne zaman, neyi tetiklemiş, bir kıvılcım nerelere ulaşmış. Bunları anlama çalışıyorum. Belki çok geç kalınmış bir iç sorgulama. Ama olsun, kıvılcımın değişim üzerinde ki gücünü görmek, anlamak önemli.
Çünkü kıvılcım her daim karanlıkta kocaman bir ışıktır. Karanlığı parçalayan, yeniden umut olan bir ışık patlaması gibi bir şeydir kıvılcım.
Peki insan açısından kıvılcım nedir?
Hiç kuşku yoktur ki düşüncedir.
Düşünce insanı bütün canlılardan ayırır. Çünkü insan düşünür, düşündüklerini hayata geçirir, üretir, düşünceden düşünce üretir, maddi bir temele oturtur ve değişik aletler yaparak, doğaya hükmeder.
Bu nedenle başlangıçta düşünce vardı, hiçbir şey yokken düşünce vardı. İnsan düşünce gücüyle yaşama tutundu, binlerce yıllık bir serüvene atıldı.
Bu nedenle ilk düşünce kıvılcımları çok değerlidir. Tarihçiler, antropologlar, arkeologlar, bilim insanları düşüncesinin peşinde olmasalar bile, düşüncenin ürettiği eserleri, izleri ve ilk adımları ortaya çıkarmaya, kültürel dokuların bulmaya çalışırlar. Belki felsefe düşüncenin peşine düşer, karanlıkta ışığı arar, düşünceyi anlamlandırmaya çalışır.
İnsan, yani bilim ortaya çıkan devasa düşünce sistematiğini çözmeye çalışır, insanın serüvenini anlamaya çalışır.
Düşünelim birlikte. İnsanların geçmişi karanlık olsa da, ortaya çıkan eser ve kalıntılar şaşırtıcıdır. İnsan ateşi buluyor, tarım devrimi gerçekleştiriyor ve zamanı hızlandırıyor.
Zaman öyle bir hızlanıyor ki uygarlığın saati hızlı atarak, asırlar daha kısa hale geliyor.
Göbeklitepe 12 bin yllık kalıntıları günümüze taşırken, zamanın hızlandığın kanıtıdır.
İnşası 2-3 bin yıl sürüyor ama terk edilişi belki de bir gün. Çünkü insanlar artık yerleşik hayat denilen bir mekanizma keşfediyor ve köy toplumuna geçiyor.
Dolayısıyla asıllarca emek verilen alanlar terk edilerek, yeni oluşumlara yelken açılıyor.
Aslında buraya kadar olan hikaye herkes tarafından bilinir, bilinmesine ama düşüncenin kıvılcımsal etkisini çoğu kimse bilmez, bilincinde taşımaz.
Bu nedenle düşünmek insan açısından en büyük eylemdir. Suç sayılmasında bunun payı büyük olsa gerek. Totaliter ve ulusal devletler bazen düşünceyi suç sayabiliyor. Hatta bazen değil, çoğunlukla böyle oluyor.
Çünkü bütün devrimler küçücük bir kıvılcımın çakılmasıyla başlıyor ve çağları değiştirme gücünü elinde bulunduruyor.
Bu bazen lokal bir devrim, bazen de dünyayı sarsacak bir keşif.
İnsanlığı saran, sarmalayan devrimlerden bahsediyorum. Değişimi bir kasırga gücüne dönüştüren devrimlerden. İşte o devrimler ufacık bir kıvılcımla başladı. Kıvılcım ise beyinde düşünce nöronları arasında çakan bir küçücük çik dediğimiz kıvılcımdır.
Özcesi şudur. İnsan düşünerek, değişimin kapısını aralıyor. Bu bir kıvılcımla başlıyor, dalga dalga büyüyerek, bir kocaman bir enerjiye dönüyor.
Gücünüzü görün. Hiçbir güç düşünce gücüne engel olamıyor. Bütün baskılara rağmen, insan beyni kıvılcımlar yaymaya devam ediyor.
Gördüğümüz bütün silahlar düşüncenin eseri, bu nedenle o silahları etkisiz hale getirecek olan da düşüncedir.
