Bazı yaşanmışlıklar insanın yaşadığı coğrafya ile ilgilidir. Çölde yaşıyorsanız,güneşten teninizin yanmamasına imkan yok. Kararırsınız.!
Güneş size cömert davranır, öyle bir cömertlik ki sizi yakar, kavurur.
Sürekli yağmur alan bir kuzey bölgesinde yaşam sürdürüyorsanız, teniniz beyaz kalır. Bir avantaj gibi görünür ama en küçük bir darbede kırılıverir kemikleriniz.
Böylesi bir açmaz işte. Kararsanız bir dert, beyaz kalsanız bir dert.
İbni Haldun bundan iki yüz yıl önce demiş.
Coğrafya insanın kaderidir.
Çok da haksız sayılmaz. İnsanın doğduğu yer, künyesi oluyor. Her daim boynunda duran, zaman zaman fermana dönüşen, zaman zaman da altın değeri alan bir künye. Ve asla değişmeyecek, bir ömür boyu insanla her yere giden bir künye, hatta insanın canına kazınmış deq/dövme gibi…
Bu dövme anlınızın tam ortasında sizinle yaşıyor, sizinle büyüyor, sizinle ölmüyor ama. Siz öldüğünüz de çocuklarınıza miras kalıyor.
Böylesine güçlü, böylesine yapışkan,canlı bir kast sistemi gibi. Nesilden nesile geçen ve asla değişmeyen.
Yaşadıklarımız, acılarımız, sevinçlerimiz tarihten damıtılarak geliyor. Bir şaraplık üzüm gibi, eziliyor, bekliyor ve tekrardan dolaşıma çıkıyor.
Damıtılarak insanın kaderi ve fermanı oluyor yeniden.
