Bir Yürek İşçisi Olmaktır Mesele.

Uzun zaman önce keleme aldığım yazıyı sizinle paylaşıyorum. Tarih 2010 diye hatırlıyorum. Yazının altında tarih düşmemişim. Üzgünüm ama böylesi dağınıklığım var benim.

Bir süredir hayat tek düze gidiyor. Söylenecek çok şey olmasına rağmen insan susmak istiyor. Ben böyle yapıyorum. İzlemek, ne olduğunu anlamak istediğim için susuyorum.Yaşamın karmaşıklığı, siyasetin hareketliliği beni derin sessizliğe itiyor. Sessizliğin sesi olmak için susuyorum…

Ne düşünüyorum, ne yapıyorum, nereye doğru yol alıyorum?

Belki de bu gecikme yaşamın bir gerçekliği artık. İstesem de düşündüklerimi tam zamanında gerçekleştiremiyorum.

Zaman yetmiyor sanki. Oysa biliyorum ki yaşam dağıldıkça insan koşmaya, yönler artıkça insan yorulmaya,savrulmaya başlıyor.

Bir kıyıdan, başka kıyıya.

Oysa savrulma iyi bir sonuç değil.İnsan sıkı durmalı fırtınaya, direnmeli ruzgarlara.

Benliğini korumalı.

İnsan bütün zamanlarda bir maraton koşuyor aslında. Yorulsa da, zaman zaman dursa da maraton koşmadan olmuyor, bitmiyor. Bitse bile yeni bir maraton başlıyor.

Mesele bu maraton ortamında nefesini ayarlamak, yüreği çatlatmadan umuda koşmak.

Mesele budur.

Bütün şiirler bunu anlatır, romanlar, felsefi kitaplar bunu yazar.

Ya da ben böyle biliyorum.

Şimdi bu edebi ve felsefi  sözcüklerin arasında iktisadın ne işi var diyenler çıkabilir. Çok işi var aslında. Çünkü yoksulluk en çok insanı vurur, insanı yaralar. Bu nedenle özgürlükle, sevginin  yanında, iktisadi ilişkileri de sorgulamak gereklidir bence. Şairler özgürlük türkülerin yanında, insanın açlığını anlatıyorsa, yazarlar bir yoksullun güncesini romanlaştırıyorsa, en az şiir kadar, yazın kadar iktisadı düşünmek, insanı insan yapan değerleri sistemleştirmek gereklidir diye düşünüyorum.

Ve biliyorum ki insan özüne sahip çıkarsa, elindeki bir lokmayı paylaşır, yüreğindeki sevgiyi büyütür ve sihirli sözcükler kurar.

Bu bir ütopyadır belki.

Çoğu insan bunun böyle olacağına inanmaz bile. Şiirler dinler, en toplumsal romanları yutarcasına okur ama iş yaşamın kendisine gelince tam bir bir çoraklaşmayı yaşar.

Yürek nağmeleri yalandan dem vurur, kalem iki yüzlülüğü yazar, artı değer öne çıkar.

İşte bu çürümedir, savrulma ve yok olmadır. İnsanın trajedisidir yani.

Hem sevdiğini söyler, hem yoksullarla dayanışmadan bahseder, hem de bir başına dünyanın tümüne sahip olmak ister.

Zor bir bilmece velakin…

 Bir yanda ne yiyeceğini bilmeyen bir gruh, bir yandan da kuraklık nedeniyle evine götüreceği unu, bulguru azalan milyonlarca insan.

Yaman bir çelişki yani…

Tıpkı insanı yaralayan paslı bir hançer gibi…

Yarası değil, pası insanı öldürür.

Şimdi durum aynı. Buğdayın azalması değil, adaletli paylaştırılmaması insanı öldürüyor…

Bir yürek işçisi olmaktır mesele…

Bu meseleye dair küçük bir adımdır ajans 3.göz.  Belki biraz karanlık tünellerde ışığı aramak, yön olabilmektir. Yaşamın içinde savrulmaya karşı tutunabilmek ve yalanın perdesini yırtama gayretidir.

Profesyonel olmayan, amatörce bir çalışma yani…

İlk adım değil, adımları sıklaştırma girişimidir belki de.

Düşüncenin sıra dışı haline güç katmanız dileğiyle, salamlar, saygılar…

Reklam

Bir Cevap Yazın

Aşağıya bilgilerinizi girin veya oturum açmak için bir simgeye tıklayın:

WordPress.com Logosu

WordPress.com hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Twitter resmi

Twitter hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Facebook fotoğrafı

Facebook hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Connecting to %s