Bütün zamanların tutsak kentleri, zincirlenmiş toplumları ozanlarıyla tutsaklığı aştılar, zincirlerini kırdılar.
Çığlık çığlığa söylediler, sözlerini ozanlar.
Aç kaldılar, susuz ve yartsuz kaldılar, ama asla sözlerinden dönmediler…Güneş onlar için kıble gah oldu hep. Işığa, ışığa doğru koşar adım yürüdüler.
Ölürken, dar ağacında sallanırken bile ‘gülümsediler’.Yüzlerindeki tebessüm yeryüzüne miras kaldı böylelikle.
Ozanlar öldüler, öldürüldüler ama sözleri sonsuzluk içinde parlayan yıldızlar gibi ışık oldu gökyüzüne.
Bütün zamanlara inat, gök yüzünde asılı, kafasın kaldırıp, okumak isteyenler için hep aydınlık kaldı sözleri.
Ozanlar ışığın bir parçasıdır der, başka bir ozan. Düşünürken sessizdir, söylerken çığlık çığlığa, yazarken fermanını kendisi taşır boynunda.
Ozanlar zamanla yaşıttır. Öteden beri gelir, geleceğe akar. Bir akarsu gibi akar, bütün izler ışığa çıkar.
Bütün kentlerin sürgünüdürler, kimliksizlerin kimlikleridirler ozanlar. Zamana inat, yaşıttılar içindeki ışıltıyı bütün zamanlara.
Söylenmedi daha bütün sözler, yazılmadı son roman. Dile gelmedi en güzel şiir. Yarınlar gebedir, her doğan günde, yeni bir çığlığa.
Şimdi bütün ışığı topluyor yüreklerine ozanlar, sevgiyi büyütüyorlar durmadan…
Bek yeniden güneş gülümsüyor ve iklim bahara evriliyor.
Şimdi bir dengbej başlar söyleme, güzelleştirmeye başlar dünyayı.
Bir ozan söyler yüreğindeki aşkın kıvılcımlarını, bir dengbej ısyandadır sınır boylarında…
28.07.2017