Bir yanlızlık abidesi:Zifo Nene

 

Sivas’ın serin yaz günlerinin birinde kendisini ziyarete gittiğimizde, yıkadığı çamaşırlarını büyük bir özenle kuruması için dışarıdaki tele asıyordu.

Yavaş ve ağır hareketlerle bizi karşılayan, buyur eden, sevinen yaşlı ama bir o kadar da dinç birisi Zifo Nene.

90 yaşında olduğuna inanamadığım bu yaşlı bilge kadın, gerçekten kendinden yaşça daha küçük insanlara göre, genç bir ruha sahip.

Her şeyden önce kendi ayakları üzerinde duran, ihtiyaçlarını karşılayan birisi olarak, kendine güveni tam.

Oldukça dinç ve zihni açık bir şekilde sohbet ediyor; oturup, kalkıyor, bize ikramda bile bulunmak istiyor.

Hayretler içinde izliyorum…

Daha önce de yaşı ilerlemiş insanlarla konuşmuş, sohbet etmiştim. Ama kesinlikle Zifo Nene, hepsinden daha dinç ve zihni açık birisi. Hem olayları iyi dramatize ediyor, hem de günümüzü biliyor. Yani zihninde herhangi bir dumura uğrama yok. Her şey yerli yerinde işliyor. Geçmişi de biliyor, günümüzü de yaşıyor.

Hayat hikayesi 1930 yıllarında doğmasıyla başlamış, henüz 15 yaşında evlenme ile yaşamı tümden değişir. Komşu köyden, bu köye geldiğinde henüz çocuk denilecek bir yaşta olmasına rağmen, büyük ve kalabalık bir aileye gelin gelmiş.

Bize hayat hikayeni anlat dediğimizde, ses tonu biraz yükselerek,tatlı sert bir tonla;

“Aman  ne yapacaksın hikayemi? Ne var ki hikayemde? Gün mü gördüm? Ah yavrum, ah; her şey yalan oldu, yalan”  diyerek derin bir iç çekerek sustu.

Belli ki, içindeki acılar depreşmiş, anılarına gitmişti. Konuşmak istese de, dudakları titriyor, kendi kendine fısıltıyla anlaşılmaz bir şeyler söylüyordu.

Ben de sustum, gözlerinde geçmişi görmeye çalıştım. Alnındaki çizgiler,  gözlerine doğru inen çizgiler, neler gördü neler?

Kim bilebilir ki?

Zifo Nene’den başka kim bilebilir  ki?

Kendini toparladıktan sonra  yine devam etmeye başladı. Şiirsel, duygu yüklü ve kendinden emin.

“Aman, ne anladım hayattan. Her şey geldi geçti. Geldi, geçti eme bu sinayı deldi geçti.

Sana söylim mi? O gemide çalışıyordu.”

O kim? diye sorunca,

“O işte”  tatlı bir sertlikle  “O işte, bizim adam.”

dedi.

“Adı ne?” dediğimde ise “Aman, ne bileyim, adam işte. Adını anmak istemiyorum.

Gemide çalışıyordu. Evlendik, köye gelin geldim, bir süre sonra adam, İstanbul’a gitti. Gemide iş buldu ve çalışmaya başladı. İlk yıllarda gidip, geldi sonra daha az gelmeye başladı. Bazen aylarca eve gelmiyor, uzaklara gidiyordu. Ben de bu dağın başında kendi başıma kalıyor, bütün yükü bir başıma taşıyordum. Çift sürüyor, köyün altında, 45 ölçeğin yeri, yani 45 teneke. Çift sürüyordum, tırpan biçiyordum, sap getiriyordum öküzünen. Düveynle sürüyorduk. Tığ savuruyorduk, buğda,çerç savuruyorduk. Buğdayı un edip, değirmene, hep yalanız.

Nasıl yalanız yürüttüm bütün işleri.

Yavrum, gece bile bana uyku yok. Çektiğim çileler, çok çektim. Bir gün görmedim. O eskiler aklıma geliyor.Geceleri uyuyamıyorum.

Şu tapan varya, sapıda var böyle. Oğlanla yükledik, çifte gideceğiz. Şu tepeyi geçtik, tapan düştü. Kaldıramadım, bir türlü eski hale bağlayamadım.  Tapanı sırtladım, tah sürecek tarlaya götürdüm. İki evlek sürdüm sürmedim,komşu köyün çobanı tarlamıza davar getirdi. Dedim ki davarı öte götür. Bu tarafa çok getirme, sen beni biliyorsun. Bu taraf bizim de yerimiz diye sesini yükselti. Tarlalarımız yan yana. Öteye götür dedim. Yok götürmem dedi. Götürmez misin, öyle mi?

Tabancayı çektim,  götürmez misin, seni buraya serim mi dedim?

Tabancayı görünce, tamam tamam götürür, bir daha da bu tarafa getirmem Zifo Bacı dedi.

Ben yine de havaya iki tane sıktım ki, bir daha tarlama davar getirmesin.

Ah yavrum, her şey yalan oldu, yalan”

diye içerlenerek geçmişini yad ediyor.

Hayatı boyunca bütün ağır işleri yapmış, beş çocuk büyütmüş. Üç kız, iki oğlan.

Çocukları İstanbul’da yaşıyor.  Kızları kendisini İstanbul’a götürdüğünde, bir iki gün içinde sıkılıyor, evlerine girdiği gibi,tekrar geri dönmek istiyor.

Son yıllarda çocukları kışın köyde kalmasına müsade etmiyorlar.

Bu nedenle kış boyunca İstanbul’da çocuklarıyla kalıyor.

Toprak birazcık ısındığı gibi, tekrar 200 yıllık, eski Sivas evine geri dönüyor. Köye döndüğünde çocuklar gibi seviniyor, eşyalarıyla konuşuyor.

Ev kocaman,  çam kütükleriyle ayakta tutturulmuş. Duvarları kalın ve taştan. Üç bölümden oluşuyor. Kocaman bir hol karşılıyor insanı. Hol yüz metre kare var. Odanın tam ortasında, evin içine ışık düşsün diye, çam kütüklerden gökyüzüne doğru konik bir çıkıntı yapılmış. Bu evin hem ışık almasını sağlıyor, hem de hava. Çünkü kocaman odanın çevresinde de odalar var. En arka odada zahire, ön odalarda ise misafir ve yatak odası mevcut.

Kullanılan çamların kalınlığına bakıldığında, en az 100 yıllık çamlar. Ev kaç yıllık bilmiyorum ama Zifo Nene’nin anlatımlarından anlaşıldığı kadarıyla en az 200 yıllık. Henüz sapsa sağlam duruyor.  Taşıyıcı kolonların yerine kullanılan ağaçların, ardıç çamı kullanılmış. Taş gibi sert ve sağlam duruyor.

Kendisi dahil köydekilerin çoğu gerçek adını  unutmuş. Herkes  Zifo Bibi diyor. Yaşlı olmasına rağmen, bir çok insana göre daha çok hayat dolu. Gülüyor, şaka yapıyor, kendi işini görüyor. Evlendiği günden başlayarak, tek başına yaşamaya alışmış.

Gemilerde çalışan eşi, aralıklarla evine dönse de, gurbetlik yılları çok uzun sürmüş.

Ta ki eşi ansızın ölene kadar.  Eşi ölünce tümden yalnız kalmış. Tam 17 yıldır artık kocaman evde tek başına yaşıyor. Az uyuyor, bütün gün evin işlerini görerek, geçiriyor.

Kendi evinin temizliğini, yemeğini ve düzenini kendisi görüyor.

90 yaşında. Dile kolay.

Kaç yaşındasın Zifo Nene sorusuna,

Önce “55” dedikten sonra, soruyla devam ediyor.

“Göstertiyor  de hemi ee kurban?” diyerek ironi yapıyor.

 

“1939 yılında mektebe gittim. Bir yıl odalarda, iki yıl mektepte okuduk.255 kişiydik. Ben o zaman 9 yaşındaydım. Hadi hesapla, kaç yaşındayım, hesapla”diyor.

İyi bir okur yazar. Şeyh Bedrettin Destanı, Hz Ali’nin hayatını okuyor. Kitaplarda boş sayfalara yazılar  yazmış yıllarca. Defterler doldurmuş. Torunu bu kitap ve defterleri kendisinden alarak İstanbul’a götürmüş.

Şimdi elleri titrediği için yazamıyor.

“Ellerim  titremese, neler yazardım neler?” diyor.

Zor günler geçirmiş, savaş yılları, açlık ve seferberlik yıllarını geri de bırakmış.

Zaman değişmiş, mevsimler geçmiş ama Zifo Nene hep köyde kalmış. Çıkamamış buradan, adeta kök salmış toprağa. Ekmiş, biçmiş, ağaç yetiştirmiş, hayvan beslemiş, insanları sevmiş, gülümsemeyi elden bırakmamış. Kaskatı yaşamından, kocaman bir ömür çıkarmış.

Zifo Nene aslen Aydın’lı. Ailesi bilinmez bir nedenle on yıllar önce Sivas Hafik’e  göçüp, Celali Nahiyesi, Kesirik Köyüne yerleşmişler. Bu köyde doğan Zifo Nene, 15 yaşına geldiğinde,  Sivas Acıdere Köyüne  gelin geliyor. Sivas’tan 70 km uzaklıkta köy kışı sert, yaz mevsimi serin geçen bir yer.

Sivas’ı bilenler, bilir; en büyük engel kış mevsimidir. Kar yağar, yollar kapanır, toprak donar, doğa ıssızlaşır.

İşte Zifo Nene buna rağmen yıllarca kışa, kara, kurda karşı direnerek yaşamını sürdürmüş.

.

Hiç umutsuzluğa kapılmamış, içindeki umudu ve yaşama sevincini korumuş. Kimseye muhtaç olmadan, yaşamaya devam etmiş.

Ne yalnızlığa, ne de sevdiği adamın uzak limanlarda çalışmasına aldırmamış. Bir başına tırnaklarıyla toprağı kazmış, yaşamını sürdürmüş.

Şimdi 90 yaşında. Çocukluğunda tanıştığı silahı bir ömür yanından ayırmayarak, kendini korumayı ve gerektiğinde silahı kullanmayı öğrenmiş.Halen  odasının baş köşesine tüfeğini asılı tutuyor.Asılı duran tüfeği torununa miras bırakacağını söylüyor. “

Kimseye bırakmam, torunum gelecek, ona vereceğim.” diyor.

Zifo Nene kentleri sevmiyor. Kentlerdeki kalabalık, beton bloklar ve trafik kendisini çok rahatsız ediyor. Bu nedenle kentlerden uzak duruyor. Çok soğuk geçen mevsimlerde çocuklarının ısrarı üzerine İstanbul’a kısa süreliğine gittiği oluyor.

Onun dışında bütün ömrü Sivas Acıdere’de geçiyor.

Köyde tek başına kalmak zor olsa da köyde kalmayı yeğliyor.

Her gün sabah erkenden uyanıyor, kendisine kahvaltı hazırlıyor, yemek yapıyor, evinin temizliğini yapıyor  ve kendi ihtiyaçlarını karşılıyor.

Çamaşırlarını yıkıyor.Tüm bunları yaparken artık zorlansa da yaşama direniyor.

Hiçbir olayı unutmamış, yaşadıklarını zihninde canlı tutmayı başarmış.

Kaldığı ev, köyün kuzey tarafında ve birazcık yüksek bir tepede. Toprak damlı, taş duvarlı eski bir Sivas Evi. Evde eski elekler, bakır kap kaçak, kilim ve zahire saklama sandıkları bulunuyor. Ev adeta bir müze.

Eski ama halen kullanılan bir ev.Zifo Nene gibi. Bütün kadimliğini üzerinde taşıyor.

Hayat dolu,araçtan inmeyi bekleyen bir yolcu gibi yaşamını sürdürüyor.

 

Fotoğraf ve görüşme konusunda bana yardımcı olan, Zifo Nene’nin fotoğraflarını çeken, roportajı kayıt altına alan Sabriya Çınar Doğan ve Ceren Doğan’a tşk ediyorum.

 

Reklam

Bir Cevap Yazın

Aşağıya bilgilerinizi girin veya oturum açmak için bir simgeye tıklayın:

WordPress.com Logosu

WordPress.com hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Facebook fotoğrafı

Facebook hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Connecting to %s