Üç yıldan fazla bir süredir işsiz olmamdan kaynaklı ülke genelinde iş ilanlarını inceliyor, işsizlik rakamlarına bakıyor, ekonominin gidişatını takip ediyorum.
Takip ediyorum da ne oluyor?
Bir şey olduğu yok aslında, sadece gerçekliğin çıplaklığı karşısında daha bir şaşırıyor, hatta şok oluyorum bazen.
Mesela kimisi için para gerçekten elinin kiri. Ama bir farkla, kir hep yerinde duruyor ve çevresinde artıyor, çoğalıyor.
Kimisi için de para ulaşılmaz bir hayal, görülmez bir rüya, Kaf Dağındaki elmas.
Böylesine ulaşılmaz, uzak ve serap etkisi gösteren korkunç bir araç.
Çok ilginç ve anlaşılmaz ilişkiler ağına sahip. Yani para trafiği sandığımdan daha karmaşık ve insanı çıldırtacak kadar düğümsel.
Benim aklım bu para işine pek basmıyor, düşündüğümün tersi çıkıyor ve çoğu zaman tersi davranmak da bana ahlaki gelmiyor. Aklım karışıyor, yetmez oluyor.
Para; ahlak, değer, inanç, düşünce ve dini gölgede bırakıyor, bütün ilişkileri belirliyor.
Bu nedenle son dört yılda para ile ilgili o kadar çok tespit dinledim, okudum, duydum ki yazsam, bir kitap olur.
Mesela birileri aslında parayı din kabul ediyor. Din varsa paradır diyebiliyor.
Kimisi de inancını hiçbir şeye değişmediğini söylüyor ama parasal ilişkilerde dinsel kuralları unutarak, paraya bir kutsiyet katıyor.
Her şeyi para ile satın almaya çalışan mı desen, ilişkilerini paranın rengine göre düzenleyen mi desem her türlü insanla yani.
Meğer para nelere kadirmiş, bilmiyormuşum.
Bütün insanlar bu şekilde mi, elbette hayır. Paranın kirli yüzünden uzak duran, düşünce ve insancına göre davrananları insanlar da var. Paranın her şey olmadığını söyleyen, buna göre yaşayan de var elbette.
Ama çoğu paranın bütün değerlerin üstünü örtüğünü kulağıma fısıldadı, zaman zaman da hissettirdi.
Velhasıl bu üç dört yıl içinde, diplomasız bir eko gözlemci oluverdim. Daha önce yalancıktan okuduğum iktisadın beş para etmediğini de kendi gözlerimle gördüm, yaşadım.
İnsan diploma sahibi olabiliyor ama paranın korunmasını, erimeden elde tutulmasını öğrenemiyor maalesef .Mutlaka bir deneyim ve bir yaşanmışlık gerekiyor.
Yani zarar, ziyan.
İktisadın temeli zarar, ziyandır diye düşünüyorum artık. Zarar, ziyan insanın önlem almasına, parasını korumasına neden oluyor.
Tabii bu parası olan için geçerli. Parası olmayan için bir koruma planına da gerek yok.
Yoksul, parasız olanları yaşamları zaten zarar, ziyan.
Neyse iktisadın girdabında boğulmadan çıkmak gerekiyor. Ne paranın yüzü, ne de Şam’ın şekeri, dönmeli insan kendi gerçekliğine.
Meğer onca yıl, ben hiç parayı tanımıyor muşum?
Tanımam için, parasız kalmam gerekiyormuş.
Hayat bu, derslerle dolu.
Paranın olağanüstü çekici bir yüze sahip olduğunu gördüm, öğrendim ve şok oldum…
Para yaw, para.
Akan suları ters akıtan, insanı insanlıktan çıkaran güçlerden biri.
Neyse para bu, kulağı var, gözleri var her yerde.
Çarpar bizi,
Elimiz ayağımız tutmaz olur.
Para sen olasın, insansız bir adaya düşesin.
Düşesin ki değerin ağaç yaprağı kadar da olmaya.
Amin…
Bu da benin hayatta ki ilk beduavam.
Kimseye değil,
Para denilen illete.
Corana virüsünün yayılma nedenidir aynı zamanda.
Dokunan yanıyor, bilesiniz.
Dokunmayan zaten yanmış…
İktisat bu. Kuralları sert ve bulaşıcı.
Corana ne yapsın, kendisine parayı yuva seçmesin de ne yapsın?
Ha unutmadan yazayım buraya. İlk parayı Lidyalılar buldu ama paranın ilk defa banknot olarak basılmasını Çinliler gerçekleştirdi. Yani kağıt para fikri, Corana’nın ana yurdundan.
Tuhaf değil mi?
Ben de bunu diyorum işte. Corana ile bir para arasında bir ilişki var.
Var, ne yapayım?