Yoksulluk ölümle son bulmuyor.

Dün hiç tanımadığım, bilmediğim bir gencecik insanın ölüm haberiyle kahroldum. Sıkı bir takipçim, ki kendisi de bir mevsimlik gezici tarım gündelikçisi mesaj atarak, durumu bildirdi. Her yıl buna benzer onlarca olay yaşanıyor, çoğunu görmüyor, duymuyor, hissetmiyoruz bile.

Düzensiz, kuralsız, kayıtsız çalışma koşulları insanların gencecik yaşta aramızdan alıp, sonsuzluğa taşıyor. Hepimiz için üzücü de olsa, göz ucuyla bakıp geçiyoruz.  Oysa kıyamet ölen insanın sahsında yaşanıyor, çevresini yıkıp, geçiyor.

Gencecik çobanın ölüm haberini okuyunca, buna benzer vakaların kayıtlarına bir göz attım. Yıldırım çarpması, trafik kazası ,tarım ilaçlarına bağlı zehirlenme, güneş çarpması, mikrobik hastalıklar sonucu çok sayıda mevsimlik tarım işçinin hayatını kaybettiği anlaşılıyor. Bu tür olaylar rutin adlı vakalar olarak kayıtlara geçiyor olmasına rağmen elde düzenli bir  veri  olduğu söylemek güç.  Ama şunu söyleyebilirim, her yıl onlarca mevsimlik tarım işçisi, ölümlü vakaların kurbanı oluyor, özellikle de trafik kazalarının.

Recep Kaya henüz 18 yaşında, hayatının baharında bile değildi. Siverek’in Çığrık Köyünde yaşayan ailesiyle birlikte her yıl olduğu gibi Kayseri Pınarbaşı ilçesine bağlı Kızılkaya Köyüne çalışmaya gittiler. Recep Kaya çapaya giderken, köyde bulunan koyun sürüsünün çobanlığını yapma teklifi ile çobanlığa başlarken,aile de açık arazide çadır kurarak, şeker pancarı ekimi yapılan tarlalarda çapaya başladılar.

Günün ilk ışıklarıyla başlayan uzun ve yorucu çapa işi, gün batımında son buluyor, ertesi gün yeniden aynı yorgunluk başlıyordu. Güneş altında sıcaktan kavrulurken, yağmurda ise sırıl sıklam oluyorlardı çapa yapan aile bireyleri.

Ama başa gelen çekilirdi her zaman. Yağmur da , fırtına da olsa işler devam etmek zorundaydı. Çok yağmur yağsa en fazla çadırlara sığınılırdı, çadırda yağmurdan, soğuk ve fırtınadan  ne kadar korunabilinir  ki?

Anne baba dahil toplam 10 kişi olan Kaya ailesi kazandıkları para ile kışı geçirmeyi hayal ederken,  iki gün önce yağmurlu  ve gök gürültülü bir havada Recep Kaya’nı yıldırım çarpma sonucu ölüm haberleriyle şok oldular.

Bütün hayalleri yıkıldı, umdukları buharlaştı. Yüreklerine derin bir sancı indi.

Ne umuyorlardı, ne geldi başlarına?

Yıkıldılar, kahroldular, yapılacak hiçbir şey yoktu. Ağıt çekmek ve acı içinde kıvranmaktan başka hiçbir şey yapamadılar. Gencecik evlatlarının cansız bedeni adli tıpa kaldırılarak, ölüm nedeni belirlendi. Artık Recep Kaya’da  unutulacak listesine eklenerek, mesele kapatılmış olacaktı her zaman ki gibi.

Oysa annesi evladının ölümünü asla unutamayacak, yüreğinde derin bir yara iziyle aynı işleri yapmaya devam edecekti.

İbni Haldun coğrafya kaderdir diyordu.

Gerçekten de öyle.İnsan doğduğu yerin avantaj ve dez avantajlarıyla hayata başlıyor. Birileri doğarken zaten yenik başlıyor hayata. Birileri ailesinin yoksulluk çemberini hiçbir şekilde kıramıyor, birileri de ailesinin servetinin üzerinde bir hayat sürüyor.

Birileri yani toplumu oluşturan insanlar kaderlerini yaşıyor maalesef.

Bir kısmı zor, zahmetli ve katlanılmaz bir hayatın kıyısında yaşama tutunmaya çalışıyorlar . İnsan yaşam koşullarını, yaşanılanları görünce, duyunca ve hissedince içi cııız ediyor. Her şey yaşamın korkunç ve değişmez kuralına göre şekilleniyor. Güçlü olan yaşıyor, güçsüzler doğal seleksiyonla sonsuzluğa gömülüyor.

Bu gün hayatın bütün yönleri devletin ve devletin ön gördüğü sermayenin çevresinde gelişiyor. Çalışma yaşamı vahşi kapitalizmin kurallarının bile çok gerisinde şekilleniyor; hak , hukuk ve adalet kavramaları askıya alınarak, kâr esaslı bir hayat sürdürülmesi için yoğun bir çaba söz konusu. Herkes önce “kâr” ı esas alarak yol alıyor.

İşçiler, işsizler, gündelikçiler için ne bir kayıt var, ne de bir güvence. Standart diye belirlenen ücret bile kağıt üzerinde. Ucuz iş gücü hayatın bütün alanlarına yayılmış  durumda.

Bu vahşi çalışma hayat içinde sürüklenmemek, sele kapılmamak mümkün gibi görünmüyor. İşsizler iş bulma umuduyla kendini adeta mayınlı araziye sürerken, insanın iş bulduktan sonra bir kazaya kurban gitmesi de her zaman mümkün.

Bunun bir kader olduğunu söylemek elbette mümkün. En kolay yol da bu zaten. Oysa kader de olsa önlem almak gerekliliği ortadayken, insanlarımız sıradan ve basit nedenlerden dolayı hayatlarının en güzel yıllarında ölüyorlar.

Sayısı az gelebilir ama inanın o kadar çok tek tek ölüm var ki, insan şaşıp kalıyor. Her yerden buna benzer haberler geliyor.

Tarım toplumu olmanın doğal sonucu mu, yoksa umursamaz tavrımızın sonucu mu?

Şimşeği durdurma olanağımız yok ama insanca çalışma koşulları yaratmak elimizde.

Recep Kaya çobanlık yaparken hayatını kaybetti. Aslında bir iş kazası, daha doğrusu iş cinayeti.

Ama kayıtlara kaza olarak geçecek ama işinden bahsedilmeyecek.

O köyünde toprakla buluştuğunda, onun gibi onlarca, yüzlerce, binlerce insan bütün tehlikelere rağmen mevsimlik tarım işlerinde çalışmaya devam edecek.

Çünkü yoksulluk ölümle son bulmuyor.

Reklam

Bir Cevap Yazın

Aşağıya bilgilerinizi girin veya oturum açmak için bir simgeye tıklayın:

WordPress.com Logosu

WordPress.com hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Twitter resmi

Twitter hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Facebook fotoğrafı

Facebook hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Connecting to %s