Av.Feyzi Çelik yazdı.
31 Mayıs 2020’de akşama doğru çok üzücü bir haber aldım. Siverekli hukukçu, insan hakları savunucusu Avukat Şeyhmus İnal’ın bir trafik kazasında ölümü yediden yetmişe, Kürdünden Türküne, yoksulundan zenginine kadar herkesi üzdü. Büyük bir kayıp olarak görüldü. Şeyhmus İnal’ın dünyaya belli bir bakış açısı vardı. Sol ve Kürdistani değerlerle büyümüştü. Kürt siyasal hareketinin siyasallaştığı, 12 Eylül’ün etkisinin atılmaya başlandığı 1980’li yılların ikinci yarısında İstanbul Hukuk’ta yüksek öğretimini yapmıştı. O yıllarda üniversite gençliği içinde gelişen ulusal Kürt bilinci uyanışından o da payını almış, fikri ve dünya görüşü Kürt ulusal bilinci çerçevesinde gelişmiş, bunu aktifleştirmekten de geri kalmamıştı.
1990 yılının yaz aylarında İstanbul Hukuk’tan yeni mezun olmuştu. Avukatlık stajını İstanbul’da yapmıştı. Henüz İstanbul’dan Siverek’e gelmeden babasının ölüm haberini aldığında hayatının Siverek’te geçeceğini belki tahmin bile etmemişti. Üç kız kardeşi vardı. Üçü de okumamıştı. Ailenin tek okuyanı oydu. Babasının ani ölümü ona aynı zamanda erkenden aile reisliğini de dayatınca hiç tereddüt göstermeden Siverek’e geldi. O günden ölümüne kadar hiçbir zaman Siverek’ten ayrılmadı. Siverek’te herkes tarafından sevildi. Oldukça sempatik, esprili bir yapıya sahipti. Hep güler yüzlüydü. Urfa, Siverek ve bölgenin somut gerçekliğinin farkındaydı. 12 Eylül’ün “ezme” laboratuvarına dönüşen Siverek’te aşiretsel yapı oldukça politik ve gelişen Kürt Siyasal hareketine de mesafeliydi. Aşiretsel yapının bu mesafeli ya da tarafsız duruşu dahi devleti rahatsız ediyordu. Bu koşullarda Şeyhmus İnal gibi bir hukukçunun varlığını devam ettirmesi, hukuk mücadelesi verebilme yeteneği gösterebilmesi oldukça önemlidir. O, keskin ve radikal çıkışlar yapmaktan çok bir arabulucu gibiydi. Deyim yerindeyse “akil insan” portresi çizdi. Ne tam bir devlet yanlısı ne de Kürt hareketi karşıtı olarak etiketlendi. Politik atmosferin çok yoğun yaşandığı bu dönemde o daha çok insanların güncel sosyal sorunlarına politik anlamlar yükleme yolunu seçmedi. Onu ayakta tutan, günümüze kadar Siverek’te kalmasını sağlayan da bu özelliğiydi. O dönem itibariyle hukuk alanındaki mücadelesini Siverek ve Urfa’yı aşacak şekilde Türkiye’de görünür olmasında onun rol oynadığı iki davayı hatırlamakta yarar vardır. Bu davalardan birincisi “AİDS’li kan nakli” nedeniyle hastalığı kapan ailenin Sağlık Bakanlığı’na açtığı davaydı. Şeyhmus İnal, bu dava ile devleti yüklü bir tazminat ödemeye mahkum edilmesini sağladı. İkincisi de çeşitli tarihlerde “Siverek’in il yapılmasını vaat eden politikacılara” dava açılmasıdır. Sembolik bir anlamı olsa da bu dava da onun damgasını taşımış, Siverek’in gasp edilen il olma hakkının canlı tutulmasına katkı sunmuştu. Toplumsal ve siyasal davalara katılmaktan da geri durmadı.
Çevreye, doğaya, hayvana karşı çok duyarlıydı. İnsan ve özellikle de kadın hak ve eşitliği konusunda taviz vermeyen biriydi.
Siverek’ten ve Siverek toprağından hiçbir zaman kopmayı aklından geçirmedi. Zor olduğunun farkındaydı. Sürekli gerilimlerle iç içe yaşayan Siverek’ten onu kaybettiğimiz gün kendi hesabından atılan şu twit durumunu birkaç kelime ile anlatmaya yetiyor. İnatla betondan fırlayıp çiçeklenen güzel zakkum çiçeği fotoğrafıyla birlikte şunu demişti: “Buralarda yaşamak bu çiçeğin betonu delip yaşamaya çalışmak gibi zordur.” Evet, o da her tarafı betonlaşan şehirlerin içinden açma mücadelesi gösteren o çiçek gibiydi. İnadına toprağından betonu delerek az kalmış havayı solumaya çalışıyordu.
Kürt hak ve hukukunun engellenmesinin politik bir tutumun sonucu olduğunun farkındaydı. Buna karşı siyasetten izole edilmiş bir hukukla mücadele edilmeyeceğinin yeterli olmayacağının da bilincindeydi. Hukukun ve Anayasanın askıya alındığı, Kürdün ve Kürtçenin kültürel varlığının dahi tehlikeli görüldüğü bir iktidarın çözümden uzak olduğunu açıklıkla görmeye başlamıştı. Buna rağmen barışçı, insan haklarına dayalı siyasi çözümden umudunu kesmedi. Yazı ve paylaşımlarıyla bunu dile getirmeye devam etti. Onun demokratik hukuk mücadelesine tahammül edemeyenler Koronanın dünyayı sarstığı bir dönemde onu gözaltına alarak ona gözdağı vermeye çalıştılar.
Hukuka inanan, hukuk mücadelesini çeşitlendiren bir hukukçuydu. Keskin kırılmalara karşı sigorta işlevi görebilecek merkezi bir siyasetin gerekliliği konusunda simgesel duruşu aynı zamanda bu konudaki ihtiyacın aciliyetini de ortaya koyuyor. Yaşasaydı bunlar onun şahsında daha somut bir şekilde gündeme gelebilirdi. Ölümü, büyük bir kayıptır. Onu bir kez daha saygı ve özlemle anıyorum.
