Feyzi Çelik yazdı
Aşk ve sevgi birbirinden kopuk değil, özdeş olmadıkları gibi farklı da değildir. Yani hem özdeş hem de farklıdırlar. Sevgi, somuttur, belirtileri, varlığı ölçülebilir, yaşanır, yaşatır, pratiktir, sonsuz değildir. Aşk ise soyuttur, tanrısal özelliklere sahiptir. Somut değil, ölçülemez, zamana sıkıştırılamaz, sonsuzdur. İnsan yaşamı ile sınırlı değil. Aşk sevgiyi de kapsar. Sevgi, aşkın somutlaşmış hali de denilebilir.
Sevgi, alışkanlıklara yenik düştükçe, aşk kendisini geri çeker. Geçici olan aşk değil, sevgi de geçici değildir. Sevginin devamı aşkın gücüne bağlıdır. Aşk bitince sevgi de biter. Sevgi gibi görünen ise alışkanlıklar ve konforun devam çabasından başka bir şey değildir. Bu nedenle aşk geçici, sevgi kalıcı sözü doğru değil.
İnsanların çoğu, yanılgılı bir şekilde birbirine aşk olduklarını, sevdiklerini söylerler, başkaları da onları öyle görür. Aslında, geleneklerin, alışkanlıkların, sosyal ve ekonomik koşulların etkisi her şeyde olduğu gibi insan/aile ilişkilerinde belirgindir. İnsanın yaşadığı çevre, ana baba ve diğer aile bireylerinin davranışları da insan üzerinde etkilidir. İnsanın bir özü olsa da temelde benzer yanlar hakimdir. İnsanlar aşk ve sevgiyi bile taklit edebilirler. Bunu kendine özgü de sanabilirler. Reklamlar, ticari motivasyon da bunu etkiler.
Bazı durumlarda çaresizlik, bağımlılık türü ilişkilerin kökleşmesine de neden olabilir. Uyuşturucuya bağımlılık gibi uyuşturucu var oldukça hayali dünya gerçek sanılır. Devamı uyuşturucu almaya benzer. Yokluğunda tüm duvarlar bir anda üstüne yıkılır. Kendi bağımlılığından ileri geldiğini görmez. Yanılgılı durum denilen durum tam budur. O zaman, birbirine hatta kendilerine zarar verme dahi gündeme gelebilir.
Egemenlik kurmak da sevgi/aşk olarak görülebilir. İnsan, egemenlik oluşum sürecini unutabilir ya da farkında olmadan egemenlik içselleştirilebilir. Bilinçlenme, zihnin eleştirel gücü ile bu açıklığa kavuştuğunda buna başkaldırı eşlik eder. İşte bu halde de temel ilişkinin sevgi/aşk olmadığı ortaya çıktı.
Sevgi ve aşkı özdeş olarak gösteren “karşılıksız” olma niteliğidir. Bencillik yok. Elbette ben’e yer vardır. Buradaki ben, öz anlamındadır. Başkasının beni üzerinde egemenlik kurmak yok. Kendini dayatmak da yok. Aynı zamanda dayatmayı kabul etmemek anlamındadır. Bu hep olmalı, yok oldukça biri diğeri üzerinde baskın hale gelir. Bunun siyasette de görünürlüğü vardır. Halk için görülen siyasetin bencilliğe dönüşmesi nasıl toplumsal felakete yol açarsa, bireysel anlamda da felaket anlamına gelir.
İnsan kendini tanımalı, kendisini tanıması içi kendisi ile bir mesafe koymayı bilmelidir. Başka birine bakar gibi bakmalıdır. Kendi sınırıları nedir? Nereye kadar dayanıklığı vardır? Bunu kendini tanımakla bilir. Kendini tanıyan biri başka birini de iyi tanıyabilir. Bunları aşk ve sevgi için de söyleyebiliriz.
Aşk ve sevgi birbiriyle iyiye doğru gitmek için yarışırlar. Hedefi mutluluktur. Fark varsa aşkta sonsuz bir mutluluk, sevgide sonlu bir mutluluk vardır. Bir de aşk kolektiftir, onların yazgısı bütün toplumun yazgısı, destanı, anlatısıdır. Bitmez deryasını yarına, yeni aşklara bırakır. Sürekliliği yaşayarak, var olanı içererek, kendini aşarak.
Aşk hem gül hem dikendir
seven sevdiğinin gönlüne gül dikendir
BeğenLiked by 1 kişi
güzel
BeğenBeğen